Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uluslararası Hukukta Güvenli Bölge
 Sorunsalına İlişkin Bir Değerlendirme

An Assessment of the Safe Zone Problem in International Law

Süleyman DOST

1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve Ek Protokollerinde üç çeşit güvenli bölge öngörülmüştür. Bunlar, hastane ve güvenli bölgeler, askerden arındırılmış bölgeler ve tarafsız bölgelerdir. Ancak bu bölgeler, geleneksel çatışma şartları ile sınırlı ve geçici nitelikte öngörüldükleri için günümüz çatışma şartlarının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Hukuki boşluktan doğan bu ihtiyaç günümüzde uygulama ile doldurulmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları veya devletlerin iradeleri ile (çoğunlukla) zorla oluşturulan güvenli bölgeler karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada güvenli bölgelerin kuruluş amaçları, konu ile ilgili mevcut düzenlemelerin yetersizliği, güvenli bölgelerin kurulmasında başvurulan hukuki gerekçeler ve uygulamada ortaya çıkan sorunlar ele alınmaktadır.

Güvenli Bölge, Tampon Bölge, Askerden Arındırılmış Bölge, Tarafsız Bölge, Uluslararası Hukuk.

Three types of safe zones were envisaged in the 1949 Geneva Conventions and Additional Protocols. These are hospital and safe zones, demilitarized zones and neutral areas. However, these regions are far from meeting the needs of modern conflict conditions as they are envisaged in a limited and temporary nature with the conditions of traditional conflict. This need arising from the legal gap is now being filled with practice. In this context, (mostly) forced security zones appear with the United Nations Security Council resolutions or the will of the states. In this study, the establishment objectives of the safe zones, the inadequacy of the existing regulations, the legal reasons applied in the establishment of safe zones and the problems that arise in the implementation are discussed.

Safe Zone, Buffer Zone, Demilitarized Zone, Neutral Zone, International Law.

Giriş

Dünya üzerinde farklı adlar altında, farklı büyüklüklerde, farklı hukuki gerekçelerle oluşturulmuş çok sayıda güvenli bölge bulunmaktadır. Güvenli bölgeler, 17 Eylül 2018 tarihinde Türkiye ile Rusya’nın, Suriye’nin İdlib şehrinde muhalifler ile rejim güçleri arasında bir güvenli bölge kurulması konusunda anlaşmasıyla tekrar uluslararası toplumun gündemine oturmuştur1. Ayrıca 2011 yılından beri Suriye’deki iç karışıklıklar sebebiyle Türkiye’ye gelen sığınmacı akınını durdurmak ve bölge halkının güvenliğini sağlamak için, Türkiye sınırının Suriye tarafında güvenli bir bölge oluşturma ihtimali de gündemdeki sıcaklığını korumaktadır2.

Birleşmiş Milletler Şartı (BMŞ)3 m. 2/4’e göre: “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.” Aynı şekilde m. 2/7’de, “... herhangi bir devletin ulusal yetki alanına giren konulara müdahale ...” yasağı öngörülmüştür. Bu kapsamda devletlerin başka bir devlet ülkesinde uluslararası hukuka aykırı bir şekilde herhangi bir bölgeyi silahsızlandırması veya farklı bir hukuki statüye tabi bölge oluşturması, devletlerin egemenlik hakkına müdahale niteliğini tartışmaya açacaktır. Bunun da devletler açısından hukuki ve siyasi sonuçları bulunmaktadır. Bu nedenle güvenli bölge konusunun uluslararası hukuk açısından ele alınması gerekmektedir.

Bu çalışmada, öncelikle güvenli bölgelerle ilgili kavramlar ve bu bölgelerin oluşturulma amaçları ele alınacaktır. Ardından bu bölgelerle ilgili pozitif düzenleme ve uygulamada güvenli bölge oluşturulması üzerinde durulacaktır. Daha sonra güvenli bölge oluşturulmasının hukuki gerekçeleri incelenecektir. Son olarak güvenli bölgelerle ilgili uygulamada ortaya çıkan sorunlar inceleme konusu yapılacaktır.