Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tanığın Dinlenilmesinden Vazgeçme Karşı Tarafın İznine Bağlı Mıdır?

Mehmet Akif TUTUMLU

I. Mülga 1086 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu Dönemi

Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu m.307 hükmü şöyledir:

“Delil ibraz eden taraf hasmın muvafakatı olmadan ona istinattan sarfınazar edemez.”

Öğretide yukarıda metni verilen mülga HUMK m.307 bağlamında şu görüşler ileri sürülmüştür: HUMK m.307’de “delil” denmekte ise de, bunu maddenin alındığı yer olan Alman Usul Kanununda paragraf 436’da olduğu gibi, senet (belge) olarak anlamak gerekir. Bu nedenle, örneğin bir taraf, göstermiş olduğu tanıkların dinlenmesinden vazgeçebilir. Bunun için karşı tarafın muvafakatine ihtiyaç yoktur.1 Zira henüz dinlenmemiş olan tanığın hangi tarafın leh ve aleyhinde beyanda bulunacağı belli değildir. Ancak tanık dinlenmişse o zaman dinlenen tanığın beyanından vazgeçmek için karşı tarafın muvafakatine ihtiyaç vardır.

Yargıtay kararları da aynı doğrultuda olup bazı emsal kararlar şöyledir:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.10.1949 tarihli ve E. 1949/T/177, K. 1949/23 sayılı kararı2:

“HUMK’un 307. maddesi, kanunun deliller ve ikamesi hakkındaki 8. faslının senede müteallik dördüncü kısmında yer almış bir hüküm olması ve maddenin münhasıran, mahkemeye ibraz olunabilen senet ve bu mahiyetteki delillere ait hükmü ihtiva etmesi itibariyle mezkûr maddenin tanıklar hakkında tatbik kabiliyeti bulunmadığı cihetle taraflardan her biri, göstermiş olduğu tanıkların dinlenmesinden hasmının muvafakatına lüzum olmaksızın vazgeçebilir. Dâvacının bir kısım tanıkları dinlettikten sonra sonuncu tanık K.’nın dinlenmesinden vazgeçilmiş ve Mahkemece bu vazgeçme kabul edilerek mevcut deliller takdir edilerek hüküm verilmiş olmasına göre K’nın dinlenmesinden vazgeçilmesinin hasmın muvafakatine bağlı bulunduğuna vesaireye mütedair itirazlarda isabet bulunmadığından reddine, ısrar kararının onanmasına”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.12.1978 tarihli ve 7969/9136 sayılı kararı3:

“Usulün 307. maddesi, senetler hakkında olup tanık dinletme bu hükmün kapsamına girmez. Onun için bir taraf hasmının muvafakatını almadan listede yazılı tanığın dinlenmesinden vazgeçebilir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 05.03.1979 tarihli ve 230/731 sayılı kararı4:

“Usulün 307. maddesinde karşı tarafın muvafakatını öngören hüküm tanıklar hakkında uygulanmaz. Bu kural senet ve öteki yazılı belgelerle ilgilidir. Bilimsel görüşler ve kazaî içtihatlar da aynı doğrultudadır. Bu bakımdan taraf, hasmın muvafakatı olmadan listesinde adı yazılı tanığın dinlenmesinden vazgeçebilir.”

II. Halen Yürürlükte Bulunan 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Bu Kanunu Yorumlayan İçtihatlar Bakımından

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Delilden vazgeçme başlığını taşıyan m.196/1 hükmü şöyledir:

“Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.

Hükmün gerekçesinde şu açıklamalar yapılmıştır:

“Hükümet Gerekçesi: Bu madde, 1086 sayılı Kanundaki benzer düzenlemenin genelleştirilmiş hâlidir.

1086 sayılı Kanunda delilden vazgeçmeye ilişkin hüküm, senetlere ilişkin olarak düzenlenmişti ve uygulama ile doktrinde bu çerçevede yorumlayan görüşler olduğu gibi aksine görüşler de mevcuttu.

Bu madde ile duruma açıklık getirilerek, herhangi bir delili gösteren tarafın, bu delilden vazgeçmek istemesi durumunda, bunun ancak karşı tarafın açık izni ile mümkün olduğu belirtilmiştir.”

Konuyla ilgili temin ettiğimiz ve aşağıda alıntıladığımız Yargıtay kararlarına5 göre, Yüksek Mahkemenin, yeni m.196/1 hükmü doğrultusunda, önceki içtihadından döndüğü anlaşılmaktadır. Yeni içtihatlara göre, tanık deliline dayanıp daha sonra bu tanığın dinlenmesinden vazgeçmek isteyen taraf, hasmın açık izni olmadıkça, tanığın dinlenmesinden vazgeçemeyecektir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.04.2018 tarihli ve E. 2016/11358, K. 2018/4784 sayılı kararı:

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı kadın tarafından erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, tazminat taleplerinin reddi, kişisel ilişki, mahkemece hükmolunan nafaka miktarı ve nafaka talebinin reddi yönünden; davalı-davacı erkek tarafından ise kadının davasının kabulü, kusur belirlemesi, velayet ve manevi tazminat talebinin reddi yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 10.04.2018 günü duruşmalı temyiz eden davacı-davalı N.D. vekili Av. T.A. ile karşı taraftan temyiz eden davalı-davacı E.D. ile vekili Av. F. S. geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davalı-davacı tarafça süresinde verilen delil listesinde bildirilen tanıklardan, bir kısmı dinelenmiş, davalı-davacı erkek tanık olarak bildirdiği K.A. ve E.O.’nun dinlenmesinden vazgeçmiş, ne var ki davacı-davalı taraf aynı celse itibari ile K.A. adlı tanığın dinlenilmesinden vazgeçmeyi kabul etmediğini belirterek dinlenilmesini talep etmiştir. Mahkemece “tarafın gösterdiği tanığı dinletmekten vazgeçmesi talebine karşın karşı tarafın vazgeçmeye muvafakatlerinin bulunmaması halinde gösterilen tanığın dinletilmesi zorunluluğu yönünde yasal bir mecburiyet bulunmadığı” gerekçesi ile bu tanık beyanı alınmadan hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun 196. maddesi uyarınca delil gösteren tarafın karşı tarafın açık izni olmadıkça o delilden vazgeçemeyeceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme tanık delilini de kapsar.

Öyleyse, davalı-davacı tanığı K.A.’nın dinlenmesi için gerekli giderlerin davacı-davalı kadın tarafından karşılanması suretiyle Hukuk Muhakemeleri Kanununun 240 ve devamı maddeleri uyarınca dinlenmesi için davacı-davalı kadına imkan tanınarak, dinlendiği takdirde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip, hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmayıp, hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının ise şimdilik incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 1.630,00 TL vekâlet ücretinin E.’den alınarak N.’ye verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 05.12.2017 tarihli ve E. 2016/8175, K. 2017/13919 sayılı kararı:

Davacı tarafın tahkikat aşamasında, 02.02.2016 celsede, tanık listesinde yer alan M.S.’nin dinlenilmesinden vazgeçtiğini beyan ettiği, mahkemece davalıya vazgeçmeye muvafakat edip etmediğinin sorulmadığı ve bu tanık dinlenilmeden karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalı tarafa Hukuk Muhakemeleri Kanununun 196. maddesi uyarınca tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmesine muvafakat edip etmediği sorulup, vazgeçmeyi kabul etmediği takdirde tanığın Hukuk Muhakemeleri Kanununun 243. ve devamı maddeleri uyarınca dinlenilerek, gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer bölümlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 07.02.2018 tarihli ve E. 2017/45381, K. 2018/1957 sayılı kararı:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; iş akdi haksız feshedilen müvekkili adına Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/143 esas, 2009/501 sayılı kararı ile işe iade kararı verildiğini, kesinleşen karar uyarınca davalıya yapılan müracaata rağmen müvekkilinin işe alınmadığını ve işçilik alacaklarının ödenmediğinden bahisle alacaklarının tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; alınan bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Verilen karar Dairemizin 17/09/2015 tarihli, 2014/11230 esas, 2015/25286 karar sayılı bozma ilamı ile, davacının 08.00-19.30 saatleri arasında çalışma yaptığından bahisle onbeş saat fazla çalışma yaptığı kabul edilmiş ise de yapılan işin niteliğine, işyerinin kamu kurumu olmasına ve başka delillerle desteklenmeyen, davalı ile husumeti olan tek davacı tanığının beyanına dayanılarak işyerinin çalışma düzenine uymayan fazla çalışma alacağının kabulü hatalıdır.

Davacı işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretlere hak kazanıp kazanmadığı hususunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı işverenin 12.12.2007 ve 17.09.2008 tarihli belgelere ilişkin ispat külfetini yerine getirmediği gerekçesiyle davacının yıllık izin ücreti alacağı hesaplanmıştır. Davalı taraf, yargılama sırasında sunduğu 12.12.2007 ve 17.09.2008 tarihli belgelere karşı davacının beyanı sorularak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yıllık izin ücreti alacağı konusundaki anılan belgeler değerlendirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Kabule göre de; kıdem tazminatının faiz başlangıç tarihinin 06.01.2012 olarak kabulü gerekirken; hükümde 20.04.2009 tarihinin belirtilmesi isabetli olmamıştır gerekçeleri ile verilen karar bozulmuştur.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, davacı taraf dava dilekçesinde isimlerini ve adreslerini bildirdiği halde A.A.’nın ve Z.Ç.’nin beyanlarının alınmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan, davacı vekilinin bozmadan önce yapılan 18/10/2012 tarihli celsede adı geçen tanıkları dinletmekten vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Ancak 6100 sayılı HMK’nın 196’ncı maddesine göre, delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez. Davalı tarafın tanık beyanlarına dayanmaktan vazgeçilmesine muvafakat ettiğine dair beyanı söz konusu değildir. Bu nedenle, davacı tarafın vazgeçme beyanı, emredici kanun hükmü gereğince hüküm ve sonuç doğurmayacaktır. Buradan hareketle, davacı tarafın bildirdiği adı geçen tanıklar usulünce duruşmaya davet edilerek dava konusuna ilişkin beyanları alınmıştır.

Davacı vekili, duruşma esnasındaki sözlü beyanında, söz konusu izin belgelerine bir diyeceklerinin bulunmadığını beyan etmiştir.

Anılan bilirkişi raporunun usule, yasaya ve dosya kapsamına uygun olduğu, ayrıca denetime elverişli şekilde düzenlendiği değerlendirildiğinden, rapor hükme esas alınmıştır.

Açıklanan nedenlerle, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, tanık beyanlarına, işyeri kayıtlarına, bilirkişi raporlarına, Yargıtay Özel Dairesinin bozma ilamına ve tüm dosya kapsamına göre, bozma kapsamı dışında kalan ihbar tazminatı ile hafta tatili ve UBGT ücretleri alacak kalemlerine ilişkin yeniden değerlendirme yapılması mümkün olmadığından, anılan alacak kalemlerine karşılık olarak bozulan Mahkememiz kararında hüküm altına alınan miktarların kararda belirtildiği şekilde davalıdan tahsili; yine bozma kapsamı dışında kaldığından, kötü niyet tazminatı alacağına yönelik talebin bozulan kararda belirtildiği şekilde alacak sabit olmadığından reddi; davacı tarafın temyiz yoluna başvurmaması nedeniyle bozulan kararda hüküm altına alınan miktarın davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturması nedeniyle, bozulmasına karar verilen kararda hüküm altına alınan miktarın kararda belirtildiği şekilde fazla çalışma ücreti alacağına karşılık olarak dava ve ıslah dilekçelerinde belirtilen miktarlara karşılık gelen kısımlarının ayrı ayrı dava ve ıslah tarihlerinden itibaren işletilecek en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan tahsili yönünde hüküm kurmak gerekmiştir.

Temyiz:

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasında işçinin fazla mesai ücret alacağına hak kazanıp kazanmadığı uyuşmazlık konusudur.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 196. maddesi uyarınca; delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.