Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uluslararası Hukukta Elçilik Binalarına
 Dair Bazı Teknik Konular Üzerine 
Bir İnceleme

An Essay Relating to Some Technical Aspects of Embassy Premises in
International Law

Anıl ÇAMYAMAÇ

Elçilik binası sürekli diplomasinin en önemli maddî unsurlarından birini teşkil eder. Elçilik binalarına ilişkin en önemli husus, kuşkusuz, bunların dokunulmazlığıdır. Ancak, elçilik binalarına ilişkin tanım, gereklilik, mimarî, konum gibi dokunulmazlık dışında da bazı teknik içerikli hususlar vardır. Bu çalışmada, bu konular özet olarak ele alınacaktır. Böylelikle, konunun incelenmesi elçilik binalarının tanımı, tarihî perspektiften gelişimi, gerekliliği, mimarî tasarımı, başkentlerle olan ilişkileri, ardıllık ile üzerlerinde kullanılan bayraklar ve armaların değerlendirilmesi şeklinde başlıklandırılmış kısımlar çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.

Elçilik Binaları, Başkentler, Mimarî, Devletlerin Ardıllığı (Hukuku), Bayraklar ve Armalar.

Embassy premises are one of the most important material elements in permanent diplomacy. The main issue related to embassy premises is without a doubt inviolability of the premises in question. But there are some technical issues other than inviolability issues over embassy premises, such as their definition, necessity, architecture, location etc. In this essay, these subjects will briefly be dealt with. Hence, it is suggested to discuss this matter in seven parts, arranged as follows.- The definition of embassy premises; - The historical perspective of the development of embassy premises; - The necessity of embassy premises; - The architecture of embassy premises; - The embassy premises and Capital Cities; - The embassy premises and the law of state succession; - The embassy premises, flags and arms.

Embassy Premises, Capital Cities, Architecture, Law of State Succession, Flags and Arms.

Giriş

Uluslararası diplomasinin dönüm noktalarından biri, sürekli diplomasiye geçilmesiyle gerçekleşmiştir. Zira, böylelikle devletler, diplomasi ilişkisi içerisine girdikleri diğer devletlerde sürekli elçi bulundurmaya başlamış ve sürekli elçiliklerin kurulması söz konusu olmuştur. Bunun sonucu olarak da, sürekli olarak kullanılacak elçilik binalarının dokunulmazlığı meselesi gündeme gelmiştir.

Bilindiği üzere, devletler kendi aralarında diplomatik ilişkiye girip girmeyeceklerini serbestçe belirleyebilir ve diplomatik ilişkiye girdikleri devlette elçilik kurabilirler, ama bu kesinlikle bir zorunluluk değildir. Daha açık bir ifadeyle, aralarında diplomatik ilişki kurmayı kararlaştıran devletler, birbirlerinin ülkesinde elçilik kurmak zorunda değildir. Buna karşılık, eğer elçilik kurulmuşsa, bu binaların, belirtildiği üzere dokunulmazlıkları vardır ve korunması gerekmektedir. Gerek 1961 tarihli Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi1 gerek bu konudaki uluslararası örf ve âdet kuralları elçilik binalarına diplomatik dokunulmazlık tanımaktadır.

Bu çalışmada elçilik binalarına dair bu temel konu ele alınmayacaktır. Bununla birlikte, elçilik binalarıyla ilgili birtakım ufak tefek detaylar ortaya çıkabilmektedir. Bu itibarla da, bu makalede, elçilik binalarının temel hukukî konusunu teşkil eden dokunulmazlıkları bir kenara2 , elçilik binalarıyla ilgili bazı çetrefilli olduğunu düşündüğümüz daha teknik nitelikteki konular ele alınmaya çalışılacaktır. Bu yapılırken, dokunulmazlığa ilişkin genel bilgilerin gerektiği durumlarda, kuşkusuz, bu bilgilerin verilmesinden de kaçınılmayacaktır. Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar diplomatik ilişkiler ve konsolosluk ilişkileri ayrı kurumlar olsa da konsolosluk binalarına dair, konuya ilişkin çakışan noktalarda da bilgilendirmelerden kaçınılmayacaktır.3

I. Elçilik Binalarının Tanımı

Öncelikle, elçilik binalarının tanımı konusunda bir değerlendirilme yapılması, kuşkusuz, yararlı olacaktır. Bu itibarla, Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi m. 1 (i)’de, “misyon binaları” adı altında şu şekilde bir tanıma yer verilmiştir: “«Misyon binaları», misyon şefinin ikametgâhı dâhil olmak üzere ve mülkiyete bakılmaksızın, misyonun maksatları için kullanılan binalar veya bina bölümleri ile bunlarla irtibatlı arazidir”.4 Bu tanımdan bazı sonuçlar çıkartmak mümkündür.

Misyon binaları kavramına, eğer binalar bahçe içindeyse, bahçe, varsa müştemilat, garaj ve tüm bunlarla bağlantılı araziler de dâhildir. Bununla birlikte, misyon şefinin rezidansı, ister misyon binasının içerisinde konumlanmış olsun ister ayrı bir konut olsun misyon binaları kavramına dâhildir. Öte yandan, misyon binaları tek bir bina olmak zorunda değildir. Bazen, misyon işlevlerinin etkin görülebilmesi adına bazı birimler başka binalarda da faaliyette bulunabilir. Kuşkusuz, bu binalar da misyon binası kavramına dâhil olacaktır. Bununla birlikte, misyonun kurulduğu mahaller dışında ayrı bir binada misyona ait bir büronun veya birimin kurulması, ancak kabul eden devletin açık rızasıyla mümkündür.5

Öte yandan, misyon dâhilinde, ama ayrı mahallerdeki binalarda kurulacak bu büroların da elçilik binalarının statüsüne sahip olabilmesi için, gördükleri işlevin diplomatik olması gerekmektedir.6 Buna göre, diplomatik işlevin belirlenmesinde, Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi m. 3 dikkate alınabilir. Bu minvalde, gönderen devleti kabul eden devlette temsil etmek, kabul eden devletin ülkesinde uluslararası hukukun çizdiği sınırlar içerisinde gönderen devletin ve vatandaşlarının çıkarlarını korumak, kabul eden devlet hükümeti nezdinde müzakerelerde bulunmak, yasal sınırlar çerçevesinde kabul eden devletin durumu ve ülkesinde yaşanan gelişmeler hakkında gönderen ülkeyi bilgilendirmek, gönderen devlet ile kabul eden devlet arasındaki dostane ilişkileri ilerletmek, ekonomik, kültürel ve bilimsel ilişkileri geliştirmek diplomatik misyonun sergileyeceği diplomatik işlevler arasında yer almaktadır. Madde 3’ün içeriğinde dikkat çeken husus sayılan bu işlevlerin sınırlı olmamasıdır.7 Dahası ilgili maddenin ikinci fıkrasında, diplomatik misyon görevlerinin konsolosluk işlevlerini de kapsayabileceği şeklinde bir düzenleme getirildiği gözlenmektedir.8

Buna karşılık, devletlerin, bazı faaliyetleri diplomatik işlevler arasında görmediği veya daha açık bir ifadeyle, o faaliyetlerin diplomatik amaçlı olmadığına inandıkları gözlenmektedir. Bu çerçevede, gerek gönderen devletin gerek kabul eden devletin tek taraflı olarak bir binayı elçilik binası olarak belirleme hakkını haiz olmadığını dile getiren Denza, özellikle turist büroları, kültürel enstitüler, okuma salonları ve öğrenci yurtları gibi sınır durumları içeren binalarda9 , diplomatik amacın yorumlanması bağlamında iki devlet arasında bir anlaşmanın olması gereğine dikkat çekmiştir.10 Nitekim, 1985’te İngiliz Hükümetinin Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesine ilişkin yorumunda, daha önceden ayrı turist bürolarına Sözleşmede belirtilenden ve uluslararası hukukun öngördüğünden daha geniş bir anlam yüklenerek diplomatik ayrıcalıkları ve bağışıklıkları haiz kılındıkları, fakat bundan sonra ayrı turist bürolarının bu niteliklerinin kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.11

Diğer taraftan, bir binanın elçilik binası olarak kullanılması için, kabul eden devletin rızasına gerek yoktur.12 Hatta, Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi m. 21’de, kabul eden devletin yabancı devletlerin elçilik binası edinmesini kolaylaştırmasından veya bu konuda yardım etmesinden bahsedilmektedir. Bununla birlikte, yabancı devletlere ait elçilik binalarının, genelde, kabul eden devlet tarafından bulunulan şehrin belirli bir yerinde yoğunlaştırıldığı gözlenmektedir. Bu durum, özellikle, kabul eden devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde açıklanabilir.13 Bu minvalde, bu binaların belirli bir yerde konumlandırıldığı müddetçe, kabul eden devlet açısından korunmalarının daha kolay olabileceği mütalâa edilebilecektir.14

Öte yandan, mülkiyet bağlamında elçilik olarak kullanılacak binanın mülkiyetinin kime ait olacağı konusunda da, gerek m. 1 (i)’deki düzenleme gerek uluslararası örf ve âdet kuralları bir sınırlama getirmemektedir. Daha açık bir ifadeyle, elçilik olarak kullanılacak binaların mülkiyetinin doğrudan gönderen devlete ait olması zorunluluğu yoktur. Bir başka ifadeyle, gönderen devlet, kabul eden devletin ülkesinde kullanacağı elçilik binalarını kiralayabilir. Doktrinde, bu durumda elçilik binası statüsünün ne zaman kazanılabileceğinin belirli olmadığı hususuna dikkat çekildiği görülmektedir.15 Elçilik binalarının diplomatik statüden ne zaman yararlanıp yararlanmayacağı ve bu statünün devam edip etmediği hususu, sadece kiralama ile bağlı bir husus da değildir. Bu binaların terk edilmiş olması durumunda, kuşkusuz, diplomatik korumanın söz konusu olmayacağı da kabul edilmelidir. Çünkü, artık binalar diplomatik amaçla kullanılmamaktadır.16

Nitekim, Tietz v. Bulgaristan Davasında Alman Yüksek Mahkemesinin daha önceden elçilik binası olarak kullanılan ve sonradan terk edilmiş olan ve davanın konusunu oluşturan taşınmazın insan yaşamasına elverişli olmamasının altını çizdiği görülmektedir.17 Bununla birlikte, burada dikkat edilmesi gereken bir husus söz konusudur. Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi m. 45/(a) bağlamında diplomatik ilişkilerin kesilmesi veya bir misyonun geçici veya sürekli olarak geri çağrılması durumlarında, kabul eden devletin boşalan elçilik binalarını koruma ve saygı gösterme yükümlülüğü devam etmektedir. Bu konuya dair ilginç bir örnek İngiltere’nin başkenti Londra’da yer alan Kamboçya elçilik binasına ve arazisine ilişkin olarak yaşanmıştır. Kamboçya'da yönetimin değişmesi sonrası (Pol Pot yönetiminin gelmesi), 22 Eylül 1975 tarihinde elçilik binasının boşaltıldığı ve o tarihten itibaren de elçilik binası olarak addedilemeyeceği belirtilen bu taşınmaza, İngiliz Dışişleri Bakanlığının, m. 45 kapsamında periyodik kontroller gerçekleştirdiği ve bu kontrollerden Ağustos 1976’daki kontrolünde binanın bazı kişilerce işgal edildiği görülmüştür ki, İngiliz kanunlarına göre bu kişiler belirli bir süre sonunda bu bina üzerinde mülkiyet hakkı talep edebileceklerdir.18 İlgili taşınmaza ilişkin belirsizlik, 1987’de yürürlüğe giren yasa çerçevesinde çözüme kavuşmuş ve Dışişleri Bakanlığı bu yasada kendisine daha önceden diplomatik misyon binası olarak kullanılan taşınmazları elde etme hakkı veren düzenleme çerçevesinde Kamboçya’ya ait bu taşınmazı edinmiştir.19

Ayrıca belirtilen hususlara ilâve olarak, bu binaların diplomatik misyon binası olarak kabulü ve diplomatik ayrıcalıklardan ve bağışıklıklardan yararlandırılabilmesi için, gerçek anlamda binaların diplomatik amaçla kullanılıyor olması gerektiği ve bu çerçevede, sadece bu niyetin yeterli olmadığının belirtildiği davalarla da karşılaşılmaktadır.20 Öte yandan, devletlerin aralarında anlaşma yapmak suretiyle, diplomatik ayrıcalıkların ve bağışıklıkların ne zaman başlayacağını, bir başka ifadeyle binanın ne zaman elçilik binası hâline gelebileceğini belirledikleri de görülmektedir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında Washington D.C. ve Beijing’de yeni elçilik binalarının inşa edilmesine dair 2003’te imzalanan anlaşmada, ilgili binaların, mülkiyetlerinin kazanılma tarihinden itibaren misyon binası olarak kabul edileceği kararlaştırılmıştır.21

II. Tarihî Perspektiften Elçilik Binalarının Gelişimi

Elçilik binalarının dokunulmazlığı uluslararası diplomasi hukukunun en temel kurallarından biridir. Sürekli diplomasinin gelişmesiyle birlikte elçilik binalarının kurulması kaçınılmaz olmuş ve bu binaların dokunulmazlığı her daim kabul edilmiştir. Hatta, Ortaçağ’da ilk sürekli elçiliklerin kurulduğu dönemden itibaren, sadece elçilik binaları değil, aynı zamanda elçiliklerin bulunduğu sokakların ve mahallelerin dahi bu korumadan yararlandıkları bilinmektedir. Fransa’nın Roma Elçilik binasını teşkil eden Farnese Sarayının bu çerçevede 17. yüzyılda önemli rol oynadığı ifade edilmelidir. İlgili saray yakınlarında yaşanan çatışmada birçok ölünün ve yaralının olması22 dönemin Fransa kralı XIV. Louis’i kızdırmış, Avignon’da bulunan Papalık anklavını kuşatmış, bunun üzerine Roma’daki Fransız elçilerinin imtiyazlarını garanti altına alan ve Papalık’ı küçük düşürdüğü ifade edilen 1664 tarihli Pisa Antlaşması imzalanmıştır.23

Döneminde büyük güçlerin Papalık Roması’nda güç oyunlarına sahne olan elçilik konutlarının, geçen zaman içerisinde, sadece konutla sınırlanmadığı, konutun etrafındaki yan sokakları ve hatta blokları kapsadığı ve hangi büyük gücün Roma’da daha fazla toprağa sahip olduğu şeklinde bir denge oyununa dönüştüğü, bu arada şehrin ciddî anlamda huzurunun bozulmasına da yol açtığı görülmüştür; çünkü özellikle birçok suçlunun sığındığı bu alanlar Papalık polis gücü olan Sbirri başta olmak üzere hiçbir yetkilinin müdahale edemediği alanlar olmuştur. Bu durum, 1676’da göreve gelen Papa XI. Innocente ile değişmiş, Papanın talebi üzerine İspanya, diğer güçlerin de bunu kabul etmesi şartıyla, elçilik bina alanlarını daraltma sözü vermiş, birkaç yıl içerisinde Fransa hariç diğer tüm elçilikler bu talebe uymuşlar; Fransa ise, her ne kadar Fransız elçi diplomatik ayrıcalıklarının ve bağışıklıklarının olduğu alanlarda düzeni sağlasa ve 100’e yakın suçluyu Roma makamlarına iade etmiş olsa da iddialarından vazgeçmemiş, bu konuda Fransa’nın da uyumu bir sonraki Papa olan Papa VIII. Alexander döneminde sağlanmıştır.24 Roma’daki durum hariç, Madrid’de ve Venedik’te de elçilik binalarının çevresindeki sokaklar ve mahalleler bu tür korumadan yararlandırılmış, ama zaman içerisinde bunun kötüye kullanılmasından ötürü bu uygulamadan vazgeçilmiştir.25

Günümüze gelindiğinde ise, Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesinin ilgili maddesinde ortaya konulduğu üzere, kabul eden devletin gönderen devletin elçilik binalarını koruması gerekmektedir.26 Aynı Sözleşme çerçevesinde, günümüzde, elçilik binalarının, tarihte olduğu gibi, çevresinin hukukî olarak bu denli geniş olarak algılanmadığı, sadece elçilik binalarının ve varsa bahçelerinin, daha açık bir ifadeyle üzerinde konumlandırılan arazinin, müştemilatın ve garajın kapsam altına girdiği gözlenmektedir.

Öte yandan, gönderilen devletin gönderen devlet elçilik binalarını koruma yükümü huzursuzluklardan da korumayı ihtiva ettiği için daha geniş bir alan bu kapsamda koruma altına alınabilmektedir. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri’nde Yüksek Mahkeme 1986 tarihli Finzer v. Barry Davasında Washington D.C.’deki elçilik binaları çevresindeki 500 fitlik tampon bölgede düşmanca işaretlerin ve gösterilerin yasaklanmasının anayasallığını değerlendirmiş ve 500 fitlik tampon bölgeyi öngören düzenlemenin Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası yükümlülüğü ile Anayasa (1. Ek Maddesi) arasında dengeyi sağlamasından ötürü anayasaya uygun olduğu kararını vermiştir.27 Şehir merkezlerinin içinde kalan alanlarda önemli ülkelerin elçilik binalarını çevreleyen sokakların kapatılabildiği de sıklıkla karşılaşılan uygulamalardan olmaktadır.28

Elçilik binalarının yanı sıra, misyon şefinin rezidansının, başka şekilde ifade etmek gerekirse evinin de koruma kapsamı altına alındığı belirtilmelidir. Öte yandan, işaret edilmelidir ki, genelde elçilik binasının büyüklüğüne göre, misyon şefi ve ailesi elçilik binasının bir bölümünü rezidansları olarak kullanmakta ve dolayısıyla da rezidans ayrı bir yerde bulunmamaktadır. Ancak, bu, genel bir kural niteliğinde değildir. Diplomatik misyon şefinin rezidansının ayrı bir yerde konumlandırıldığı sıklıkla gözlenen bir durumdur ve dolayısıyla tıpkı elçilik binaların da olduğu gibi, rezidansın da korunması gerekmektedir.