Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yasama Sorumsuzluğunun
 İşlevsizleştirilmesi

Disabling Non-Liability as a Parliamentary Immunity

Duygu ŞİMŞEK AKTAŞ,Osman CAN

Türk Anayasa Hukukunda yasama sorumsuzluğu, Meclis üyelerinin parlamento çalışmalarındaki oy ve sözlerinden; parlamentoda ileri sürdükleri düşüncelerinden, kullandıkları oylardan ve beyanlarından; ve bunları parlamento dışında tekrarlamaktan ve açığa vurmaktan dolayı süresiz ve mutlak bir şekilde koruma sağlayan yasama bağışıklığı olarak kabul edilmektedir. Bu bağışıklık türü, niteliği ve sonuçları itibariyle aralarında belirgin farklar olsa da Anayasa’da, “yasama dokunulmazlığı” koruması ile birlikte ve “Yasama Dokunulmazlığı” başlığı altında düzenlenmektedir. Parlamenter demokrasilerin bulunduğu hemen her anayasal düzende o veya bu şekilde benimsenmiş olan bu koruma, milletvekilinin şahsına tanınmış bir ayrıcalık olmayıp onun, vatandaşın iradesini parlamento çalışmalarına endişeden arınmış ve sabote edilemez biçimde taşıyabilmesini sağlamayı amaçlar. Bazı anayasalar tarafından ayrıntılarıyla düzenlenmiş olan bu bağışıklık türü, Türkiye gibi bazı ülkelerde ise kapsama ve sınırlara dair birtakım tartışmaları barındırmaktadır. Bu gibi tartışmalı noktalar, zaman içinde değişikliğe uğramış olan ulusal yargı içtihatları ile netleştirilmeye çalışılırken, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de bazı kararlarında tartışmalı noktalara ışık tutmaktadır.

Yasama Sorumsuzluğu, Kürsü Dokunulmazlığı, Yasama Bağışıklıkları, Parlamenter İfade Hürriyeti, Yasama Dokunulmazlıkları, Yasama Ayrıcalıkları, Milletvekili Dokunulmazlıkları, Mutlak Muaflık, Mutlak Dokunulmazlık, Kürsü Masuniyeti.

In Turkish Constitutional law, the parliamentary immunity called “non-liability” is granted to members of the parliament so that they will absolutely and indefinitely not be held liable for their votes and statements during parliamentary proceedings, for the views they expressed before the Assembly, and for repeating or revealing these outside the Assembly. This type of protection has been regulated in the constitution under the title of “Parliamentary Immunities” together with “inviolability”, though these immunities have many significant differences in terms of their nature and consequences. The protection of “non-liability”, which is found in various forms in almost all parliamentary democracies, is not a privilege granted to the members of parliament, but rather it is a tool to protect the national will in the parliament. The constitutions of some parliamentary democracies regulate the protection of non-liability in detail. However, vague constitutional regulations in the Constitution of the Republic of Turkey have given rise to discussions on the scope and boundaries of this protection. While efforts to clarify such controversial points have been made by the national judiciary in case-law, the European Court of Human Rights has also shed light on these points in some of its judgments.

Non-Liability, Non-Accountability, Parliamentary Privileges, Parliamentary Freedom of Speech, Legislative Immunities.

I. Esbab-I Mucibe

Yasama sorumsuzluğu sorunu, son zamanlarda yargısal gündemimizin üst sıralarına tırmanmaya başlamıştır. Bazı milletvekilleri parlamentoda sarf ettikleri sözleri dışarıda kimi zaman tekrarlamak, kimi zaman da açığa vurmaktan dolayı, gerek ceza gerek hukuk mahkemelerinde yargılanmış ve mahkûm olmuştur. 25.07.2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanunla, Anayasaya eklenen Geçici Madde 20 ile, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) iletilmiş dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında Anayasanın dokunulmazlığı düzenleyen 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin uygulanmayacağına karar verilmiştir; ancak, bu düzenlemenin konusu olan soruşturmaların ve kovuşturmaların önemli bir kısmı Meclis’te sarfedilen sözlerin ve düşüncelerin dışarıda açığa vurulması ve tekrarlanması mahiyetinde olduğu hâlde, adeta bu Anayasa değişikliğiyle yasama sorumsuzluğu da kaldırılmışçasına kararlar verilmiştir.

Ülkenin içinde bulunduğu siyasal atmosferden çok bağımsız olmayan bu uygulamaların hukukî sınırlar içinde kalıp kalmadığını ve bu uygulamaların anayasal güvenceler karşısındaki durumunu ortaya koymak ve -mümkünse- hataların giderilmesine katkı sağlamak maksadıyla yasama sorumsuzluğunun amacını, kapsamını, sınırını ve işlevini hatırlatarak niteliklerini karşılaştırmalı olarak ortaya koymak ve bunun pratik sonuçlarına bakmak; zor zamanlarda dahi olsa demokrasi için hayati olan kurumlara ve kurallara saygılı olmak gerekliliğini hatırlamak ve hatırlatmak isteği, bu çalışmayı kaleme alma ihtiyacını doğurmuştur. Çalışmanın çerçevesi de bu amaç doğrultusunda belirlenmiş; yalın bir akademik kurumsal analizden ve betimlemeden sarfı nazar edilmiştir.

II. Kavram ve Terminoloji

“Yasama sorumsuzluğu”, milletvekillerinin parlamento çalışmaları sırasında sarf ettiği sözlerden, düşüncelerinden ve kullandığı oylardan dolayı sorumlu tutulamayacağını ifade eder. Sorumsuzluk kapsamında değerlendirilen fiillerin milletvekillerinin parlamenter işlevlerine, yani bir nevi meslekî etkinliklerine ilişkin olmasından ötürü bu bağışıklık türünden bahsedilirken “meslekî muafiyet” ifadesi de karşımıza çıkabilmektedir.1

Anayasanın 83’üncü maddesine göre; “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclis tarafından başka bir karar alınmadıkça sorumlu tutulamazlar.”.

Anayasa Mahkemesinin de belirttiği üzere2 , Anayasanın 83’üncü maddesi, milletvekillerinin hiçbir baskı ve tehdit altında kalmadan serbestçe yasama faaliyetlerini yürütebilmelerini temin etmek için yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı kurumlarına yer vermiştir. Bu bağlamda milletvekillerine yasama faaliyetleri sırasındaki oy ve sözleri nedeniyle mutlak bir sorumsuzluk tanınmıştır.

Yasama sorumsuzluğu kimi yazarlara göre hukuki niteliği itibarıyla bir hukuka uygunluk nedenidir3 ; yani fiilde hukuka aykırılık mevcut değildir. Kimi yazarlar ise hukuka aykırılık unsuru içeren açıklamaların, sahipleri milletvekilleri olduğunda hukuka aykırılık özelliğini yitirmediğini; ancak, bu durumda milletvekillerinin şahsî cezasızlık koruması altında bulunduğu görüşündedirler. İkinci görüşe mensup bazı yazarlar, “sorumsuzluk” ifadesinin ilk bakışta fiili suç olmaktan çıkmış gibi gösterebileceği endişesi ile bu koruma alanını -failin isnat kabiliyetini de hiçe saymayacak şekilde- “mutlak yasama dokunulmazlığı” olarak adlandırmayı tercih etmişlerdir.4

Buna benzer bağışıklıklar farklı hukuk düzenlerinde de benimsenmiş olmakla birlikte, kavramın adlandırılmasında farklılıklara rastlanmaktadır. İngilizce konuşulan ülkelerde “non-liability”, “non-accountability”, “parliamentaryprivilege” veya içeriğine basitçe yaptığı vurgu ile “freedom of speech” (söz hürriyeti) olarak adlandırılan bu anayasal kurum; örneğin Fransa ve Belçika’da “irresponsibilite”, İtalya’da “insindacabilita”, Almanya’da “Indemnität” veya “Verantwortungsfreiheit”, Avusturya’da ise “beruflicheImmunität” olarak anılmaktadır.

III. Tarihsel Süreç

Parlamenterlere tanınmış iki tür bağışıklık olan yasama dokunulmazlığı ve yasama sorumsuzluğu, doktrinde her ne kadar iki farklı kurum olarak değerlendirilmiş olsa da, kurumların tarihselliğini dikkate aldığımızda esasen aynı güvencenin iki farklı görünümünden söz etmek isabetli olacaktır.

Yasama bağışıklıklarının geçmişini araştıranlar, kürsünün yüce ve dokunulmaz kabul edildiği; kürsü faaliyetini engellemenin veya işlevsizleştirmenin katı biçimde yasaklandığı antik Roma hukukuna kadar uzanabilmektedirler.5

Daha az uzak bir geçmişte ise İngiltere’de yasama sorumsuzluğu olgusunu akla getiren ve kavramın bugün sahip olduğu anlama kavuşmasına hizmet eden birtakım gelişmeler yaşanmıştır. 1397 yılında tahtta olan Kral 3. Richard’ın ve ailesinin özel harcamalarında savurgan hareket ettikleri konusunu Avam Kamarası’nda gündeme getiren Thomas Haxey, önce Kral ve Lordlar tarafından hain ilân edilerek ölüm cezasına çarptırılmış ise de Başpiskopos tarafından kilisede görevlendirilmesinin ardından cezası infaz edilmemiştir. Bu ceza daha sonra Kral 4. Henry döneminde, “Avam Kamarası’nın özgürlüklerini zedelediği” gerekçesi ile geçersiz kılınmış ve buna benzer bir durumun tekrarlanmayacağına dair Kral’dan söz alınmıştır. 1451’de parlamentoda York Dükü’nün tahtın varisi olduğunu ileri sürdükten sonra mahkûm edilmesine karşın daha sonra cezası infaz edilmeyerek üstelik bundan doğan zararlarının tazmin edildiği Thomas Young; 1512’de Strode; 1667’de parlamentoda başkana hakaret ettikleri gerekçesi ile yargılanarak mahkûm edilen Sir John Eliot, Denzil Holles ve Benjamin Valentine de parlamento üyelerinin, yasama faaliyetine dair sözlerinden ve oylarından sorumlu tutulmamaları gerektiğine dair tarihi örneklerden bazılarını teşkil eder.6

Yukarıda anılan ve çoğaltılması mümkün olan olay temelli gelişmelerin ardından, yasama sorumsuzluğunun bir kurum olarak net ve kesin bir kuralda karşımıza çıkması için, 1689 tarihli İngiliz Yurttaş Hakları Beyannamesi’nin beklenmesi gerekmiştir. Bu Beyannamenin 9’uncu maddesinde “...(parlamento üyelerinin) ifade, tartışma ve müzakere hürriyetinin Parlamento haricinde hiçbir yerde sorgulanamayacağı veya yaptırıma tabi tutulamayacağı...” yazılmaktadır.7

Söz hürriyeti, 1787 Amerikan Anayasasında yer almış ve 1789 Devrimi sonrasında Fransa’da da kabul edilmiştir.8