Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasal İktisat: 1982 Anayasasında Yer Alan Hükümler Yönüyle 
Bir Değerlendirme

Recep İBİŞ

Demokrasiyle, devletin yetkilerinin sınırlandırıldığı ve insan haklarını koruyan, hukukun üstünlüğünün hâkim kılındığı toplumsal/siyasal bir düzen hedeflenmektedir. Dünya demokrasilerinde yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik sorunların temelinde devlet ile bireyin karşılıklı haklarının ve yetkilerinin çerçevesinin başarılı bir şekilde belirlenememiş olması yatmaktadır.

Anayasal iktisat teorisi, devletin ekonomik yetkileri ve sorumlulukları ile bireyin ekonomik haklarını ve özgürlüklerini karşılıklı olarak inceleme konusu yapmaktadır. Bu teori devlet organlarının yetkilerinin anayasal düzenlemelerle sınırlandırılmaması durumunda devletin giderek büyümesiyle, bir yönüyle hantal; diğer yönüyle de özgürlükleri sınırlandırıcı bir yapıya kavuşarak ekonomik/politik yozlaşmaya neden olacağını ve demokrasinin tahribe uğrayacağını savunmaktadır. Teorinin temelleri, bu kaygı üzerine kurularak oluşturulmuştur. Çalışmamızda anayasal iktisat literatüründen bahsedilerek Türkiye’de ve Dünya’da anayasal iktisat uygulamalarından örnekler aktarılacak ve nihayetinde 1982 Anayasası’ndaki ekonomik ve mali hükümler incelenerek anayasal iktisadın ülkemiz açısından gerekliliği değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Anayasal İktisat, Maastricht Antlaşması, Anayasa Hukuku, Kamu Tercihi Teorisi, Bütçe.

GİRİŞ

Anayasa, bir devletin statüsünü belirleyip devlet iktidarının sınırlarını çizerek, bireyi iktidara karşı koruyan hukuki belge ya da ana sözleşmedir. Temel hakların ve özgürlüklerin bu metinlerde yer almasının nedeni, bu belgelerin üst norm olmaları nedeniyle bireylere güvence sağlamasıdır.

Anayasalarda yer bulacak temel hakların ve hürriyetlerin Jellinek tarafından yapılan tasnifinde, bireyin devlet tarafından dokunulamayacak hakları ‘negatif statü hakları’, bireyin sahip olmak için devletten pozitif bir davranış beklediği haklar ise ‘pozitif statü hakları’ olarak adlandırılmaktadır. Aktif statü hakları ise, kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardır. Negatif haklar, kişilik haklarının yanı sıra mülkiyet, girişim ve sözleşme hakkı gibi iktisadi hakları da kapsamaktadır.

Özellikle II. Dünya Savaşının etki alanında kalan ülkelerin anayasalarında, bahsedilen temel hak ve hürriyet alanlarına yönelik olarak bazı ilkelerin ve kurumların yer almaya başlamasıyla ekonomik anayasa deyimi ve ekonomik anayasa hukukundan söz edilmeye başlanmıştır.1 Bu bağlamda ekonomik anayasanın kuramsal zeminini oluşturan anayasal iktisat, kullanılan literatür ve metodoloji açısından iktisat bilimi içinde görülüyor ise de; teorinin tesir etmeye çalıştığı, diğer bir ifadeyle doğrudan ilgilendiği kurumlar anayasa hukuku ve bir üst disiplin olarak siyaset bilimi alanı içinde yer alması nedeniyle disiplinler arası ilginç bir bağ oluşmuş durumdadır. Caniklioğlu’na göre bunun nedeni; “kapalı anayasal değerler içine liberal iktisat ideolojisinin ilkelerinin de yerleştirilmesi çabalarından”2 doğmaktadır.