Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Ceza Hukukunda Açığa Atılan İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu (TCK m. 209)

The Offence of an Open Signature in Turkish Criminal Law (TPC Art. 209)

Dilek Özge ERDEM

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 209. maddesinde açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçu düzenlenmiş bulunmaktadır. TCK m. 209/1 hükmüne göre belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Düzenlemenin ilk fıkrasında belirtilen suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabi kılınmıştır. TCK m. 209/2 hükmüne göreyse, imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılacaktır. Maddenin birinci fıkrasındaki düzenlemeden farklı olarak 2. fıkrada öngörülen suç tipinde şikâyet koşulu aranmamıştır. Hükümde iki farklı suç tipi düzenlenmiş olup bunlardan ilkinde kısmen veya tamamen boş bir kâğıdın imza sahibinin iradesine uygun olmayarak verilme amacından farklı bir şekilde doldurulması cezalandırılmakta, ikinci fıkradaysa hukuka aykırı surette ele geçirilmiş veya elde bulundurulan tamamen veya kısmen boş bir kâğıdın doldurulması cezalandırılmaktadır.

Beyaza İmza, Şikâyet, Belge, Sahtecilik, Kamu Güvenine Karşı Suçlar, Kötüye Kullanma.

Turkish Penal Code no. 5237, article 209 regulates the misuse of an open signature. According to Article 209/1 any person, who fills in a partially or totally blank and signed paper in a manner other than that which was specified to him, shall be sentenced to a penalty of imprisonment for a period of three months to one year. According to the regulation of the article investigations because of this offence shall be conducted upon complaint, so are the criminal proceedings. In article 209/2 it is regulated that any person who unlawfully acquires a signed and totally or patially blank document and fills in the same in such a way as to create legal consequences, shall be sentenced according to the provisions relating to counterfeiting of documents. Unlike article 209/1, in article 209/2 complaint is not required. As it is seen, two types of criminal actions are regulated in the article, one of them requiring the misuge of the partially or totally blank paper with signature against the will of signatory and purpose of giving and the other type is misuse of the partially or totally blank paper which is acquired unlawfully.

Open Signature, Complaint, Document, Forgery, Offences Against Public Confidence, Misuse.

I. Giriş

Bu çalışmanın konusunu TCK m. 209 hükmünde düzenlenmiş bulunan “Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu”1 oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında maddenin mülga 765 sayılı Kanundaki düzenlemesi ve 5237 sayılı Kanunla getirilen düzenlemelerindeki değişiklikler belirtilecek, suça ilişkin karşılaştırmalı hukuktaki düzenlemelere değinilmeye çalışılacaktır.

TCK m. 209 hükmünde iki fıkra halinde iki ayrı suç tipi düzenlenmiştir. Kanun koyucu bu ayrımda açığa imzalı kâğıdın elde edilme yöntemini esas almıştır. Tipik fiil yönünden farklılık gösteren bu iki suç tipi arasında kâğıdın ele geçirilme yöntemine dayanan ayrımdan başka bir farklılık bulunmamaktadır. Her iki halde mağdur, fail, hukuki konu ve maddi konu yönünden ortaklık gösteren bu suçların incelenmesinde tekrardan kaçınılması amacıyla yalnızca suçların maddi unsurları bakımından ayrım yapılması yoluna gidilmiştir.

II. Hukukî Konu

Suçun hukukî konusu, suç tarafından ihlal edilen hukukî varlık veya menfaat olup,2 bu varlık veya menfaat suçtan doğrudan doğruya zarar gören kişiye veya kişi topluluklarına, yani suçun pasif süjesine aittir. Bu özel varlık her suç nevinde farklılık arz eder, her münferit suçun vasfı yine bu suçun doğrudan doğruya zarar verdiği veya tehdit ettiği hukukî varlıktan çıkarılır3 .

Bir suçla, tek bir hukuksal menfaatin korunması amaçlanabileceği gibi, birden çok menfaatin korunması da amaçlanabilir. Bazen suçların korudukları hukuksal varlıklar ortak nitelik göstermekle birlikte, kanun koyucu hukukî varlığın ihlali modellerine göre çeşitli suç grupları oluşturabilir. Birden fazla hukuksal menfaati koruyan suç tipinin, suçların gruplandırılması, kanunun sistematiği açısından korunmasını amaçladığı menfaatlerden birisine ilişkin suçlar bölümünde düzenlenmesi, diğer hukuksal menfaatlerin korunmadığı anlamına gelmeyeceği gibi ilgili hükmün uygunlanmasında da göz ardı edilmemelidir4 . Ancak bir suçun fiilen birden çok varlık veya menfaati ihlal etmesi ve bu varlık veya menfaatlerin kanun tarafından göz önünde bulundurulmuş olması hallerinde dahi, bunlardan sadece biri normun sağladığı korumanın ve dolayısıyla suçun konusunun tesbiti yönünden belirleyici varlık veya menfaati teşkil eder5 .

765 sayılı mülga TCK m. 5096 hükmü ile açığa imzanın kötüye kullanılması suçu, “mala karşı cürümler” babında, emniyeti suistimal suçları arasında düzenlenmişti. Suçun düzenlenme yerinde kanun koyucunun bu yöndeki tercihinin sebebi ise Fransız Ceza Kanunu’nun etkisinden ileri gelmekteydi7 .

765 sayılı TCK’nın düzenlemesi doktrinde eleştirilmiştir. Hâkim görüş bu suçun kamu güvenini himaye eden sahtekârlık suçları arasında yer alması gerektiği yönündedir. Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun güveni kötüye kullanma suçuyla, kağıdı imzalayan kimsenin bunu iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanılmak üzere faile kendiliğinden verip, buna karşılık failin imza sahibinin rıza ve isteğine aykırı surette kâğıdı doldurup kullanması dolayısıyla ilişkisi bulunmaktadır. Zira kamunun değil fakat ferdin itimat ve güvenliğinin sarsılması söz konusudur. Öte yandan bu suçun belgede sahtecilikle de ilgisi vardır. Zira fail hem özel ya da resmi bir belge oluşturmakta hem de bunu kâğıdı imza sahibinin iradesine aykırı surette gerçeği tahrif ederek gerçekleştirmekte ve sahte bir ispat belgesi oluşturmaktadır. Ancak açığa imzanın kötüye kullanılması suçu ile güveni kötüye kullanma suçu arasında, ikincisinin mağdurun malı üzerindeki mülkiyet hakkının ortadan kaldırılmasıyla tamamlanması, açığa imzanın kötüye kullanılmasının ise kâğıda hukukça hükmü haiz bir yazının yazılmasıyla tamamlanması8 itibariyle fark bulunduğu belirtilmiştir9 . Bir diğer deyişle, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunda, güveni kötüye kullanmadaki temellük (mal edinmek vasfı) unsur olarak mevcut değildir10 .

Açığa imzanın kötüye kullanılması suçu, 765 sayılı TCK’ya yöneltilen eleştirilere de uygun olarak, 5237 sayılı TCK’da “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” adlı dördüncü bölümde düzenlemiş, böylelikle suçla ihlali cezalandırılmak istenen menfaat ispat vasıtalarının her türlü sahtelik ve tahrifattan müstesna olduklarına güvenmekten ibaret bulunan kamu güveni olarak belirlenmiştir11 . Topluma ait bir hukukî varlık olarak kamu güveni, hukuk düzeninin herhangi bir olayı ispat kabiliyetini tanıdığı şeylerle, doğruluk ve gerçekliğine (hakikiliğine) herkes tarafından güvenilmesini emrettiği dış şekil ve emarelerin (alâmetlerin), sahtekârlıktan korunmuş kalmalarını görmek ve bilmekten ibaret olan genel ve içtimaî varlık, menfaattir12 . Toplumda bireyler bazı şeyleri ferden incelemek zorunluluğunda kalmaksızın inanmak ihtiyacındadır. Devlet kamu güvenini korumakla bu ihtiyacı sağlayan kaideleri ceza himayesi altına almayı amaçlamaktadır13 . Kanun koyucunun sahtekârlık suçlarını kamu güvenine karşı suçlar arasında düzenlemiş olması, kamu güveninin sarsılmamasını, failin bu yolla ihlal ettiği diğer özel menfaatlerden daha üstün gördüğünü ortaya koyar14 . Bir diğer deyişle, münferit sahtecilik suçları birbirinden farklı değerleri ihlal edici niteliği haiz bulunsa da kanun koyucu bunlardan kamu güvenine üstünlük tanıyarak cezai himaye altına almıştır. Dolayısıyla sahtekârlık suçlarıyla ihlali cezalandırılan, hukukî ilişkilerde delil araçları olarak belgelerin, teknik kayıtların ve verilerin güvenliği ve güvenilirliğine ilişkin menfaattir15 . Ancak doktrinde bu suçta güvenin kötüye kullanılmasının söz konusu olduğu görüşünde olanlar da bulunmaktadır16 .

Alman doktrininde de bu suçlarla korunmak istenen menfaatin hukukî ilişkilerde belgelerin güvenilirliği olduğu17 , esas itibariyle hukukî ilişkilerin güvenilirliğini amaçlayan sahtecilik suçlarının hukukî konusunun mülkiyet, malvarlığı hakları gibi çekirdek menfaatleri de ihtiva ettiği belirtilmiştir. Sahte belgelerin ne kadar hızlı bir şekilde ciddi malvarlığı zararlarına yol açabildiği düşünüldüğündeyse, bu tür belgelerin oluşturulmasının cezalandırılması yönündeki ön korumanın gerekliliği aşikârdır18 . Yine cezai koruma altına alınmaya çalışılanın belgenin doğruluğunun değil gerçekliğinin olduğu belirtilmiştir19 .

III. Maddi Konu

Suçun maddi konusu, suçun üzerinde husule geldiği şahıs veya şeydir20 . Maddi konu aracılığıyla korunan hukuksal değer ihlal edilmiş olur21 . Suçun hukuki konusu, aksi yönde görüşler bulunmakla22 birlikte maddi ya da manevi olabilirken23 , maddi konu her zaman fiziki varlığa sahip veya somut niteliktedir24 .

Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun maddi konusunu, fiilin üzerinde gerçekleştirildiği imzalı ve tamamen veya kısmen boş olan kâğıt oluşturur25 . Açığa imzalı kâğıt doktrinde bazı yazarlarca suçun önşartı olarak değerlendirilmektedir26 . Suçun önşartı olarak nitelendirilen hususları kabul etmekte pratik fayda gören yazarlara göre bunlar fiilin icrasından önce mevcut bulunan ve belirli bir fiilin belirli bir suçu teşkil edebilmesi için aranan mantıkî ve hukukî gereklerdir27 . Daha isabetli görünen bir diğer görüşe göreyse, önşartların suçun unsurlarından ayrı, bağımsız bir varlığı yoktur. Bunlar tipikliğin muhteviyatındaki unsurlardan başka bir şey değildir, nitekim önşart olarak nitelendirilenler suçun mevcudiyeti için zarurî iseler, bunlar bulunmadıkça suç teşekkül etmiyorsa o halde bunları unsur olarak değerlendirmek gerekir28 . Dolayısıyla açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunda önşart olarak telakki edilen açığa imzalı kâğıt suçun önşartını değil, bizatihi maddi konusunu teşkil etmektedir29 .

765 sayılı TCK döneminde kâğıdın imzalı ve yazısız olmasını öngören 509. madde hükmü eleştirilmiştir. İmzalı ve yazısız kâğıt deyiminden anlaşılması gerekenin tamamıyla boş bir kâğıt değil, yazılmış yazıların hukukça hükmü haiz bir muameleye vücut vermediği kâğıt olması gerektiği ifade edilmiştir. Buna göre kısmen yazılı olan bir kâğıdın, imza üzerinde hukukî muamele yazılabilmesini sağlayacak derecede bir açıklık ihtiva etmesi ve yazılmış bulunan yazıların hukukî hüküm ifade etmemesi gerekli ve yeterli olup kanunun yazısız ifadesinden anlaşılması gereken belge niteliğini kazanmamış, tamamlanmamış bir işlemdir30 . 5237 sayılı TCK m. 209 hükmünde bu karışıklığa imkân vermeyecek şekilde imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıt ifadesi tercih edilmiştir.

Türk Ceza Kanunu’nda belgenin bir tanımı yapılmamıştır31 . Bu terim 765 sayılı TCK’daki evrak terimi karşılığında kullanılmaktadır32 . Belge sözlük anlamı olarak, bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, döküman demektir33 . Ceza hukuku yönünden ise “bir olayı nakleden veya bir irade beyanını içeren, toplumsal hayatta uyuşmazlıkların önlenmesi ve/veya bir vakıanın ispatına dair ihtiyaçların giderilmesinde önem arz eden, kamunun güvenmesi için gereken unsurlara sahip her türlü yazıya belge denir”34. Bu manâda belgenin unsurlarını; yazılılık, düzenleyeninin belirlenebilir olması ve hukuken anlamlı bir muhteviyata sahip olma teşkil etmektedir35 . Gerekçede yapılan tanımla da aynı yönde olan bu esaslara göre ceza hukuku anlamında belgenin özel hukukta senet terimiyle karşılandığı söylenebilir36 .

Alman Ceza Kanunu’nda da belgenin tanımı yapılmamış olmakla beraber doktrinde yapılan tanıma göre belge, gerçek veya görünürdeki37 düzenleyeninin belirlenmesine imkân veren, hukukî önemi haiz vakıaların ispatına yarayan maddî varlık kazandırılmış irade açıklamaklarıdır38 . Bu bakımdan yazılı olma, Türk doktrininden farklı olarak Alman doktrininde belgenin unsurları arasında aranmamaktadır39 . Alman doktrininde genel kabul gören anlayış; belgenin, düzenleyenin iradesini aktarma anlamında devamlılık, hukuki ilişkilerde delil oluşturma ve düzenleyeninin tespitine imkân tanıması anlamında garanti fonksiyonlarını taşıdığı yönündedir40 . Alman Ceza Kanunu’nun aksine Avusturya Ceza Kanunu’nun 74. maddesinde belgenin tanımı yapılmıştır. Buna göre belge bir hakkı veya hukukî ilişkiyi kurmak, değiştirmek veya ortadan kaldırmak ya da bir vakıanın hukuki anlamda ispatını sağlamak üzere tesis edilen yazılı metindir. Bu tanımdan belgenin üç unsuru ortaya çıkmaktadır; yazılı irade açıklaması ihtiva etmesi, hukukî önemi haiz bir hak veya hukuki ilişkinin ispatına yönelik olması ve düzenleyeninin belirlenebilir olması41 . Alman doktrininden farklı olarak Avusturya Ceza Kanunu da Türk doktrin ve uygulamasında benimsendiği gibi belgenin yazılı olması şartını aramaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun m. 209 hükmünde belirtilen imzalı ve kısmen veya tamamen boş olan kâğıt içerikten yoksun bulunması nedeniyle bir belge niteliğinde değildir. Kâğıdın kısmen yazılı olması ve üzerindeki yazıların hukukça hükmü haiz bir muamele, yani bir belge oluşturması halinde yapılacak ekleme veya değiştirmeler artık açığa imzanın kötüye kullanılmasını değil fakat belgede sahtecilik suçlarını oluşturacaktır42 .

Öte yandan açığa imzalı kâğıt doldurulduğunda artık resmi veya özel nitelikte bir belgeye vücut verebilir. Nitekim hukukça hükmü haiz bir içeriğe bu surette kavuşan kâğıt, başından itibaren imzayı da haiz bulunmakla düzenleyeni belirlenebilir niteliktedir43 . Belgeyi düzenleyenden anlaşılması gereken onu maddeten ortaya çıkaran kişi değil fakat irade beyanının zihnen kendisinden meydana geldiği, kendisine bağlanabildiği kişidir44 .

Açığa imzalı kâğıttaki imzanın gerçek olması gerekir. Failin imzayı da taklit suretiyle oluşturması halinde artık açığa imzalı kâğıdın kötüye kullanılmasından değil, belgede sahtecilik suçlarından söz edilebilecektir45 .

Hangi tür işaretlerin imza kapsamında değerlendirileceği ve imzanın belli bir şekle tâbi olup olmadığı hususu önemlidir. İmza, açıklanan iradenin sahibine ait olduğunu ortaya koyan işarettir. İmza için herhangi bir şeklin kullanılması öngörülmemiştir ancak TBK m. 15 hükmü gereğince kural olarak, imza el ile atılmalıdır. 2525 sayılı Soyadı Kanunu46 m. 2; “Söyleyişte, yazışta, imzada öz ad önde, soy adı sonda kullanılır” hükmü gereğince imza ön adın ve soyadının yazılması suretiyle atılmalıdır. Ancak bu kural emredici nitelikte değildir, bunları içermeyen, imza atanın bir işaretten ya da başka sözcüklerden oluşan yazısı da imza sayılabilecektir47 . Bu anlamda açığa paraf da açığa imza gibi hukukî sonuç doğurur48 .

Borçlar Kanunu’nun şart koştuğu el ile imza ifadesindeki “el” sözcüğü yalnızca organı ifade eder şekilde dar yorumlanmamalıdır. Bedensel özrü nedeniyle elini kullanamayan kişilerin ayaklarıyla ya da ağzıyla attığı işaretler de imza kapsamında kabul edilmelidir. TBK m. 14 gereğince güvenli elektronik imza da el ile atılmış imzanın bütün sonuçlarını doğurur49 .

Açığa atılan imzanın kötüye kullanılması başlığı altında düzenlenen suç tipleri, tipik fiilin üzerinde husule geldiği maddi konu ve dolayısıyla tipiklik itibariyle diğer sahtecilik suçlarından ayrılır. Nitekim belge, düzenleneni görünen kişi tarafından imzalanmış bulunduğu için maddî açıdan sahte değildir. Bu anlamda resmi belgede veya özel belgede maddî sahtecilik suçları kapsamında değerlendirilemez. Öte yandan açığa atılan imzanın kötüye kullanılması sonucu resmî bir belgenin meydana gelmesi halinde, bu fiil resmî belgede fikrî sahtecilik kapsamında da kamu görevlisi failin böyle bir belge tanzim etmeye yetkili bulunmaması nedeniyle değerlendirilemez50 . Zira TCK m. 209 hükmünde failin kâğıdı verilme nedeninden farklı bir şekilde doldurması ya da hukuka aykırı olarak ele geçirmesi veya bulundurması söz konusudur. Bu anlamda fail kâğıdı ya yetkili kılınmış bulunduğundan farklı bir şekilde doldurmakta ya da hukuka aykırı olarak ele geçirmek ya da bulundurmaktadır. Dolayısıyla fail her iki halde de kâğıdı yetkili olarak doldurmamaktadır. Bu anlamda fikrî sahtecilik için gereken failin “düzenlemeye yetkili bulunduğu bir belgeyle” ilgili olarak sahteciliğin gerçekleştirilmesi, bu hüküm kapsamında mümkün değildir.