Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sigorta Tazminatında Temerrüt Faizi

Default Interest in Insurance Indemnity

Mustafa Erdem CAN

Temerrüt faizi, para borcunun zamanında ödenmemesi üzerine kanun gereği işlemeye başlayan ve gecikme süresince işleyen alacağa bağlı bir karşılıktır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu*1 (TTK), ticari iş konusunu ayrıca düzenlemekte ve ticari işleri bazı farklı hükümlere tabi tutmaktadır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizi’ne İlişkin Kanun*2 ticari işlerde temerrüt faizi konusunu farklı biçimde düzenlemektedir. Ticari işlerde temerrüt faizinden söz edilebilmesi için, öncelikle alacağın doğduğu işin, TTK kapsamında bir “ticari iş” niteliğinde olması gerekmektedir. Aksi halde “adi iş” sayılır ve adi işlerde temerrüt faizi konusu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda*3 (TBK) düzenlenmekle birlikte temerrüt faizi oranı yine 3095 sayılı Kanun’a tabi olmaktadır. Sigorta tazminatı, sigorta edilen menfaate bağlı olarak deprem, yangın, doğal afet, hırsızlık, savaş gibi risklerin gerçekleşmesi veya bir kaza neticesinde motorlu aracın işletilmesi gibi bir tehlike sorumluluğu ya da herhangi bir sebep sorumluluğu doğması hallerinde, sigorta şirketi tarafından ödenmesi gereken bir tazminattır. Tazminat alacaklısı ise bu risklerden birinin gerçekleşmesi dolayısıyla zarara uğrayan gerçek veya tüzel kişidir. Sigorta şirketinin tazminat ödemede temerrüde düşmesi halinde uygulanacak temerrüt faizi oranı işin ticari iş olup olmamasına göre değişmektedir.

Temerrüt Faizi, Avans Faizi, Faiz, Ticari İşlerde Faiz, Sigorta Tazminatı.

The default interest is a reward related to the payment of the money due on the due date, which commences the process as required by law and runs during the delay period. The Turkish Commercial Code (TCC), numbered 6102, also regulates commercial business and subject commercial transactions to some different provisions. The Legal and Default Interest Code, numbered 3095, regulates the default interest in commercial business in different ways. In order to be able to talk about the default interest in commercial business, the business that the first thing is taken must be a “commercial business” within the scope of TCC. Otherwise, it is considered “ordinary business”. Default interest in ordinary business is regulated in the Turkish Code of Obligations, numbered 6098, and the default interest is also subject to The Law No. 3095. Insurance indemnity is an indemnity that must be paid by the insurance company in the event of a risk liability such as the occurrence of risks such as earthquake, fire, natural disaster, theft or war, or the operation of a motor vehicle as a result of an accident. The indemnity creditor is a natural or legal person who has suffered a loss due to the occurrence of one of these risks. The rate of default interest to be applied if the insurance company defaults on compensation payments depends on whether the business is a commercial business or not.

Default Interest, Advance Interest, Interest, Interest in Commercial Business, Insurance Indemnity.

I. GİRİŞ

Genel olarak sigorta tazminatına konu zararın, doğaüstü bir olaydan veya bir haksız fiilden kaynaklandığı söylenebilir. Mesleki sorumluluk sigortalarında ise, sigorta şirketinin tazminat yükümlülüğünün, sigortalının mesleğini icra ettiği sözleşmenin ihlali dolayısıyla ortaya çıktığı söylenebilir. Kasko sigortasında ise, araç sahibi herhangi bir trafik kazası veya hasar dolayısıyla kendi aracında, malvarlığında ve/veya vücut bütünlüğünde meydana gelebilecek zararları sigorta ettirmektedir. Sigorta tazminatı olarak sigortanın türüne ve poliçenin kapsamına göre; maddi zarar, manevi zarar, değer kaybı tazminatı, geçici veya kalıcı iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri, ölüm halinde defin gideri ve destekten yoksun kalma tazminatı gibi tazminatlar talep edilebilmektedir.

Sigorta tazminatı talep edilebilen hallerde, ödemenin gecikmesi durumunda sigorta alacaklısı temerrüt faizi de isteyebilir. Keza alacağın sözleşme, haksız fiil ya da sebepsiz zenginleşmeden doğmuş olması fark etmeksizin, para alacaklısının parasından mahrum kaldığı süre için vadeye kadar anapara faizi, vadeden sonra temerrüt faizi talep etmesi mümkündür.

Uygulamada sigorta tazminatına ilişkin alacak talepleri genelde haksız fiilden doğmaktadır. Haksız fiildeki “haksız” kelimesi, hukuka aykırılığı ifade eder. Buna göre, haksız fiilden doğan borçları, hukuka aykırı fiillerden doğan borçlar şeklinde anlamak mümkündür1 . Haksız fiil teşkil eden eylem, kusura dayanabildiği gibi kusursuz sorumluluk halleri olan tehlike sorumluluğu ya da olağan sebep sorumluluğuna da dayanabilir. Bütün bu hallerde para alacağı sözleşmeden değil, haksız fiilden doğmaktadır. Mahkemece haksız fiilden doğan zararın para olarak tazminine karar verilmesi durumunda temerrüt faizi konusu da gündeme gelmektedir.

Örneğin değerlendirilen motorlu bir aracın işletilmesinden doğması muhtemel trafik kazası rizikosu dolayısıyla araç işleteni ve/veya maliki, sorumluluk sigortası olarak değerlendirilen Karayolu Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigortası yaptırmakta ve trafik kazası neticesinde zarar görecek karşı araç ve yolculara sigorta güvencesi sağlanmaktadır. Buna karşın, trafik kazası rizikosu karşısında kendi aracı ile menfaatlerini güvence altına almak içinse, aracına mal sigortaları kapsamında değerlendirilen kasko sigortası yaptırmakta ve bu sayede kendi mal ve tazmin güvenliğini teminat altına almaktadır.

Sigorta alacaklısı, sigorta tazminatı yanında alacağının geç ödenmesi halinde temerrüt faizi de talep edebilmektedir. Esasen Türk Hukuku’nda faiz konusu oldukça karmaşık normatif düzenlemelere tabidir. Gerçi faiz asıl alacağa bağlı fer’i bir hak mahiyetindedir2 . Faiz alıp almamak alacaklının iradesine bağlıdır. Alacaklı dilerse faiz alır, dilemezse almaz. Buna karşın asıl alacaktan vazgeçerse, faizinden de vazgeçmiş olur.

II. TİCARİ İŞLER VE SİGORTA İŞLERİ

Ticari iş, ticari ilişkileri ticari olmayan ilişkilerden ayırt etmek üzere TTK’da kullanılan bir kavramdır. Bu kavram, ticari işleri ticari olmayan yani adi (medeni hukuka dair) ilişkilerden ayırmakta ve farklı hükümlere tabi olmasını sağlamaktadır3 . Bu farklılığın önemli yansımalarından biri, ticari işlere uygulanacak faiz ve özellikle de temerrüt faizi konusunda ortaya çıkmaktadır.

Ticari işleri adi işlerden ayırt etme konusunda TTK m.3 ve 19 hükümlerinde iki ayrı ölçüt konmuştur. TTK m.3 hükmüne göre; TTK’nda düzenlenen hususlarla, bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari iş olarak kabul edilmektedir. Anılan maddede 2 farklı durum söz konusudur. Birincisi, TTK’nda düzenlenen hususlar ticari iş sayılmaktadır. Burada problem teşkil eden husus, başka bir kriter aranmaksızın, TTK’nda düzenlenen hususların ticari iş sayılmasıdır. Dikkat edilirse hüküm bu şekliyle çok geniş bir uygulama alanına sahip gözükmektedir. Oysa TTK’nda düzenlenen pek çok husus, farklı kanunlarda farklı şekillerde düzenlenmektedir. O halde bu hükmü mutlak olarak tatbik etme imkânı bulunmamaktadır. Kanaatimizce; TTK’nda düzenlenen hususları ticari iş sayan bu hükmü, “esas itibariyle bu kanunda düzenlenen ve başka özel kanunlarda aksi öngörülmeyen işler, ticari iş niteliğindedir” şeklinde anlamak gerekmektedir. Bu durumda bono, poliçe, çek, taşıma, sigorta konuları TTK’nda düzenlendiğinden ticari iş sayılmalıdır.

Sigorta Hukuku konusu esas itibariyle TTK’nda düzenlenmekle birlikte, ilgili düzenlemeler 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ve 2918 sayılı KTK’nda yer almakta, tazminat konusu ise esas itibariyle TBK’nda düzenlenmektedir. Böyle bir karmaşık durumda işin adi iş mi yoksa ticari iş mi olduğu konusunda pek çok tartışma ve karar mevcuttur. Tüm tartışmalar saklı kalmak kaydıyla, kanaatimizce; sigorta sözleşmesinden ve poliçesinden doğan ve sigorta şirketine yöneltilebilecek tüm tazminat talepleri ticari iş sayılmalı ve avans faizi istenebilmelidir. Keza sigorta şirketini tazminat ödemekle yükümlü kılan poliçe ve sigorta sözleşmesi TTK’nda düzenlenen hususlardır. Riski ortaya çıkaran faktörün sözleşmeye aykırılık mı yoksa haksız fiil mi olduğu sigorta şirketini ilgilendiren bir husus değildir. Üçüncü kişinin zararından sorumluluğun sigorta edildiği hallerde ise haksız fiilde bulunan borçlu TBK kapsamında ve hatta trafik kazası halinde KTK kapsamında sorumlu olacağından, sigorta şirketinin ödeme yükümlülüğünün ancak tazminat borçlusu kadar olabileceği ve dolayısıyla ortada bir adi iş olduğu ve buna göre temerrüt faizi istenebileceği değerlendirilmektedir.

TTK m.3 hükmünde ikinci olarak, bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari iş sayılmaktadır. Burada ticari işletmeyi esas alarak, ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari iş sayılmaktadır. Ticari işletmenin sahibinin bir gerçek kişi veya tüzel kişi olması fark yaratmamaktadır. Hükümde duraksamaya neden olan durum, bu işin karşı taraf için de ticari iş sayılıp sayılmayacağı noktasındadır. Karşı taraf da bir ticari işletme kapsamında bu işi yapmışsa sorun yoktur ve iki taraf için de ticari iş sayılır. Ticari işletmeler arasında yapılan mal ve hizmet tedariki sözleşmelerinde uygulanacak olan temerrüt faizi konusu TTK m.1530 hükmünde ayrıntılı olarak düzenlenmektedir4 ancak bu husus makalemizin kapsamı dışındadır. İşlem veya fiili yapan ticari işletme ile ilgili olarak yapmış ancak karşı taraf bir ticari işletme değilse, örneğin esnaf işletmesi veya gerçek kişi ya da ticari işletmesi olmayan bir tüzel kişi ise, hükmün lafzına göre normalde karşı taraf için de ticari iş olduğu ileri sürülebilirse de, TTK m.19/2 hükmünün mevcudiyeti böyle bir yoruma mani teşkil etmektedir.

TTK m.19/2 hükmüne göre; taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır. Burada taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan bir sözleşme, diğer tarafın ticari işletmesi olsun olmasın onun için de ticari bir iş, ticari bir sözleşme olarak kabul edilmektedir. O halde taraflardan biri için ticari iş niteliğinde olan haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme ilişkisinin diğeri için de ticari iş sayılması mümkün değildir5 .

Kanaatimizce; TTK m.19/2 düzenlemesi, TTK m.3 hükmünün uygulama alanını daraltmakta, uygulamada tacirlerin alacakları için yüksek faiz talep etmelerine ve borçlarını düşük faiz oranından ödemelerine sebep olmaktadır. Ticari iş ayrımının bir neticesi olarak tacirler lehine ortaya çıkan bu olumsuz durum ayrımcılık ve eşitsizlik yaratmaktadır. Bunu aşmak için 2 alternatif yol önerilebilir; 1) TTK m.19/2 hükmünde yer alan “sözleşmeler” ifadesi yerine “işlem ve fiiller” şeklinde düzeltilmesi, 2) TTK m.19/2 hükmünün tümden kaldırılması ve TTK m.3 hükmünün “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller tüm ilgililer için de ticari iştir.” şeklinde düzenlenmesi. Bunlardan birinci yöntem daha kolay, çözüme odaklı ve TTK m.3 ile uyumlu gözükmektedir.

Ticari işleri adi işlerden ayırt etmede ölçü getiren bir diğer madde, TTK m.19 hükmüdür. Ticari iş karinesi öngören bu hüküm iki fıkradan oluşmaktadır. Ancak ikinci fıkraya yukarıda değindiğimiz için burada sadece ilk fıkradan bahsedeceğiz. TTK m.19/1 hükmüne göre; “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır.” Bu fıkra hükmünde iki cümle vardır ve aslında iki adet karine vardır. İlk cümlede “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır.“ denmektedir. Tüzel kişi tacir konumundaki ticaret şirketlerinin zaten adi sahası olmadığından her işleri ticaridir. Ticari işletme işleten diğer tüzel kişilerin adi sahası yani ticari olmayan işi olabilir6 . Bunların bir ticari işletmesi olduğu halde, yaptıkları işlem ve fiillerinin ticari işletmeleriyle ilgili olmadığını ispat etmeleri halinde iş ticari iş sayılmayacaktır. İkinci cümlede ise gerçek kişi tacirler bakımından karinenin aksini ispat etme yöntemi düzenlenmektedir.

Zarar sigortaları, sigorta menfaatinin ilgili olduğu konuya göre mal sigortaları ve malvarlığı sigortaları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mal sigortaları, sigortalının bir mal üzerindeki menfaatinin sigorta edildiği sigortalardır. Mal sigortaları TTK m.1453-1472 hükümlerinde düzenlenmektedir. Bunlar; yangın sigortası, hırsızlığa karşı sigorta, kara ve iç sularda taşıma sigortası, ziraî sigortadır. Malvarlığı sigortaları, sigortalının malvarlığının belli bazı tehlikelerin mali sonuçlarına karşı korunduğu sigortalardır.

Sorumluluk sigortaları, TTK m.1473-1486 hükümleri arasında düzenlenmektedir7 . Sorumluluk sigortası, zorunlu da olsa isteğe bağlı da yapılsa durum değişmemektedir. Sorumluluk sigortalarında sigorta ettiren, üçüncü kişilerin kendisine karşı yönelteceği tazminat taleplerini güvence altına almakta, malvarlığının pasifinin artmasını engellemektedir. Bu sayede KZMMS (trafik) ile sigorta ettiren, trafik kazasına sebep olan kendi fiili dolayısıyla zarar gören kişilerin malvarlığını azaltıcı taleplerine karşı poliçe limiti dâhilinde kendisini korumaktadır. Sorumluluk sigortalarında sigorta değerini önceden belirlemek mümkün olmadığından8 , poliçeye limit konmaktadır ve mağdur poliçe limiti ve kapsamı dâhilinde doğrudan doğruya sigorta şirketine başvurabilmektedir. Ancak bu durum, sorumluluk sigortası sözleşmesini üçüncü kişi yararına akit haline getirmez9 .

Mal sigortalarında sigortalı işyerinin veya bir eşyanın yangın veya sel baskını neticesinde sigorta sözleşmesi kapsamında hasar görmesi durumunda, sigorta şirketi kendisine yapılan ihbar ve gerekli evraklar kendisine sunulduktan sonra poliçe kapsamı ve limiti çerçevesinde ödeme yapmakla yükümlüdür. Süresinde ödeme yapmaması durumunda temerrüde düşer ve temerrüt faizi ödemekle yükümlü olur. Sigorta şirketi burada sigortalının sigorta sözleşmesi ve sigorta poliçesinde gösterilen bir zararını karşılamaktaysa, sigorta şirketinin yaptığı sözleşme sigortalı konumundaki karşı taraf için de ticari iş sayılacağından, sigortalı ticari temerrüt (avans) faizi isteyebilecektir.

Mal sigortalarında ilişki sigorta şirketi ile sigorta ettiren arasındadır. Oysa sorumluluk sigortalarında örneğin mesleki ya da tehlikeli bir faaliyetinden zarar gören (mağdur) üçüncü kişiler de ilişkiye dâhil olmakta ve sigorta koruması onu da kapsamakta ve bu sayede sigorta ilişkisi adeta üç köşeli bir ilişki haline gelmektedir10 . Zarar, sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanan bir zararsa, TTK m.1484/3 hükmü gereği karşılandığı ölçüde sigortacının sorumluluğu da sona erer. Sorumluluk sigortası kapsamında sigorta şirketi örneğin KZMMS (trafik) poliçesinde olduğu gibi 3. kişiye verilecek zararı sigorta etmişse, trafik kazası olması durumunda karşı taraftaki kişi/ler sigorta şirketinden talepte bulunduğu takdirde sigorta şirketi adi işlerdeki yasal temerrüt faizini ödemekle yükümlüdür.

III. SİGORTA TAZMİNATININ ÖDENMESİNDE TEMERRÜT

Mal sigortalarında tazminat, sigorta şirketi tarafından alacaklı karşı akit tarafa sigorta sözleşmesi ve poliçe çerçevesinde ödenir. Malvarlığı sigortaları olan sorumluluk sigortalarında ise zarar gören sigortalı veya akit taraf değil herhangi bir üçüncü kişidir. Burada sigorta şirketi, üçüncü kişinin uğrayacağı muhtemel zarardan dolayı sigortalının sorumluluğuna teminat sağlamaktadır. Dolayısıyla zarar gören ile diğerleri arasında bir sözleşme ilişkisi bulunması söz konusu değildir.

Zarara sebep olan haksız fiil, işlendiği tarihte zarar görenin malvarlığında bir eksilmeye sebep olduğundan, tazmin borcu da aynı anda doğmaktadır. Bu yüzden, haksız fiillerde tazminat alacağına, haksız fiilin işlendiği tarihten (olay tarihinden) itibaren temerrüt faizi uygulanır. Zira haksız fiilin işlendiği tarihte tazminat alacağı doğar ve muaccel hale gelir11 . Tazminat borçlusu bakımından durum böyle olmakla birlikte, tazminatı ödemekle yükümlü olan sigorta şirketi bakımından, haksız fiilin gerçekleşmesi ile doğrudan temerrüt söz konusu olmaz. Sigorta şirketine ihbarda bulunulması ve ayrıca temerrüt ihtarında bulunulması gerekmektedir.

Tazminat alacaklısının, sigorta şirketinden temerrüt faizi talep edebilmesi için borcun yasada öngörülen sürede ödenmemesi ve sigorta şirketini TBK m.117 hükmü uyarınca temerrüde düşürmüş olması gerekmektedir. Adi işler bakımından temerrüt ihtarı herhangi bir geçerlilik şekline bağlı değildir. Kural olarak ticari işler bakımından da temerrüt ihtarı geçerlilik şekline tabi değildir. Her iki halde de ispat şekline tabi olduğu yani temerrüt halinin alacaklı tarafından ispat edilmesi gerektiği söylenebilir. Türk Borçlar Kanunu m. 121/1 hükmüne göre; “Faiz veya irat borcunu ya da bağışladığı bir miktar parayı ödemekte temerrüde düşen borçlu, icra takibine girişildiği veya dava açıldığı günden başlayarak, temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür”. Buna karşılık tazminat alacaklısının tacir olması halinde TTK m.18/3 hükmü gereği her iki taraf da tacir olacağından, sigorta şirketinin temerrüde düşürülmesi için temerrüt ihtarının; a) Noter, b) Taahhütlü mektup, c) Telgraf, d) Kayıtlı elektronik posta hesabından güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen elektronik posta yollarından biri ile yapılması şarttır.

Sorumluluk sigortası bulunan hallerde, rizikonun gerçekleşmesi durumunda mağdur zarar verene başvurabileceği gibi, ona gitmeden doğrudan sigorta şirketine de başvurabilmektedir. Sigorta şirketi riski sigorta ettiğine göre, sorumluluğunun en geniş sınırı sigortalının sorumluluğu kadardır. Sigortalı mağdurun, sigorta şirketinden temerrüt faizi talep edilebilmesi için, sigorta şirketinin usulüne uygun şekilde temerrüde düşürülmüş olmasına rağmen, zamanında ödeme yapmamış olması gerekmektedir. Buna karşılık mal sigortalarında, kişi kendi eşyasını veya malını sigorta ettirdiğinden sigortacının sorumluluğu aşkın veya eksik sigorta yoksa, sigorta bedeli (=sigorta değeri) kadar olmalıdır.

Sözleşmeden doğan bir para borcunun belirli vadede ödenmemesi halinde alacaklı, temerrüt faizi isteyebilir. Buna karşın haksız fiilden doğan bir tazminat dolayısıyla alacaklının, tazminat borçlusunu temerrüde düşürmesi gerekmektedir. Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirmekle yükümlüdür (TTK m.1446/1). Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde atışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre ödenecek miktardan indirim söz konusu olabilir (TTK m.1446/2).

Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin ihbarın yapılması ile sigortacının ödeme yükümlülüğü otomatik olarak doğmaz. Ayrıca sigorta ettiren, TTK m.1447/1 hükmü gereği; rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sözleşme uyarınca veya sigortacının istemi üzerine, rizikonun veya tazminatın kapsamının belirlenmesinde gerekli ve sigorta ettirenden beklenebilecek olan her türlü bilgi ile belgeyi sigortacıya makul bir süre içinde sağlamak zorundadır. Ayrıca, sigorta ettiren, aldığı bilgi ve belgenin niteliğine göre, rizikonun gerçekleştiği veya diğer ilgili yerlerde sigortacının inceleme yapmasına izin vermekle ve kendisinden beklenen uygun önlemleri almakla yükümlüdür. Riskin gerçekleştiğine ilişkin ihbarın ve gerekli belgelerin verilmesi herhangi bir usule tabi değildir. Ancak ispat açısından bunların ispat edilebilecek şekilde yapılması gerekmektedir.

Sigorta tazminatı, rizikonun gerçekleşmesini müteakiben riziko ile ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra, sigortacının edime ilişkin araştırmaları bitince ve her halde 1446’ncı maddeye göre yapılacak ihbardan 45 gün sonra muaccel hale gelir. Can sigortaları için bu süre 15 gündür. Sigortacıya yüklenemeyen bir kusurdan dolayı inceleme gecikmiş ise süre işlemez (TTK m.1427/2). İhbar yapılmasına rağmen riziko ile ilgili belgeler sigortacıya verilmemiş veya eksik verilmişse süre işlemeye başlamaz, borç muaccel hale gelmez.

Yargıtay tarafından da benimsendiği üzere; “Sigorta şirketi yönünden faiz başlangıcı (temerrüt tarihinin) hiçbir duraksamaya sebebiyet vermeyecek açıklıkta belirlenmesi gerekmektedir. Yasa gereği sigorta şirketinin ödeme yükümlülüğünün……gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvuruda bulunulmuş ya da hiç başvurulmamışsa, sigorta şirketinin temerrüdünden söz edilemez12 .

Yargıtay sigorta şirketi yönünden borçlu temerrüdü oluşabilmesi için, sigorta şirketine gerekli belgelerin teslim edilmesi ve ihbarda bulunulması ve yine 8 iş günü içerisinde ödeme yapılmasını aramaktadır. Bu 8 iş günü olarak belirlenen ödeme süresinin dolmasından itibaren sigorta şirketi temerrüde düşmüş olacaktır. Nitekim Yargıtay bir kararında13 ; “2918 sayılı KTK m.98/1, 99/1 maddeleri ile ……. sigorta poliçesi Genel Şartları’nın B.2 maddesi uyarınca rizikonun belge ve bilgileri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Bu sebeple, usulüne uygun bir başvuru yapılıp yasada belirlenen süre dolmadan trafik sigortacısı bakımından alacağın muacceliyetinden ve dolayısıyla temerrüdünden söz edilemez. Bu durumda, mahkemece, davacı tarafından davalı Güvence Hesabı’na davadan önce ihbarda bulunup bulunmadığının tesbiti ile davadan önce ihbar var ise, anılan maddeye göre davalı Güvence Hesabı’nın temerrüt tarihinin belirlenmesi, hiç başvuru yoksa veya gerekli belgeler eklenmeksizin başvuru yapıldığında ise, temerrüt tarihinin, icra takibi yapılmışsa takip tarihi, aksi takdirde dava tarihi olacağı gözetilmesi gerekirken, Güvence Hesabı yönünden faiz başlangıç tarihinin hatalı alınması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir” şeklinde hüküm kurmuştur.