Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Aynı / Benzer Maddi Olaylara Dayanılarak 
Açılan Davalarda Farklı Sonuçlara 
Ulaşılması Adil Yargılanma Hakkını 
İhlal Eder mi?

Akif YILDIRIM

I. Ön Açıklamalar

Bireysel başvuru mekanizmasıyla birlikte kamu gücünü kullanan kişilerin ve kurumların sebep olduğu hak ihlallerine karşı anayasal düzeyde koruma sağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, soyut olarak norm denetimi yapmanın yanı sıra anayasal adaletin sağlanması bakımından bireysel başvuru yoluyla uygulamanın da Anayasa’ya uygunluğunu denetleme görevini üstlenmiştir.

Ancak bireysel başvuru yolu, ileri sürülen hak ihlallerinin olağan kanun yollarında giderilememesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hukuksal çaredir. İhlallerin öncelikle olağan idari ve/veya yargısal yollarla giderilmesi gerekir. Bireysel başvuruda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması asıldır.

Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin baktığı davaları yeniden gören bir mahkeme olmadığı gibi, istinaf veya temyizde olduğu üzere davaları yeniden inceleyen bir mahkeme de değildir. Bu kapsamdaki başvurular kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Bireysel başvurularda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olarak inceleme yapılamaz.

II. Yargı Kararları Arasında İçtihat Farklılıklarının Bulunması

Soyut nitelikteki normlar yargı içtihatlarıyla ete kemiğe bürünmektedir. Ancak aynı normların farklı mahkemelerce yorumlanması/değerlendirilmesi zaman zaman içtihat farklılıklarına sebep olmaktadır.

İçtihatlar arasında farklılık olması ihtimali, her biri ayrı bir yargı çevresinde yetkili ilk derece mahkemeleri ve üst mahkemelerden oluşan yargı sistemlerinin kaçınılmaz bir özelliğidir1. Hukukun dinamik ve sürekli gelişen özelliği bir özelliği vardır. Dolayısıyla mahkemeler önceden vardıkları hukuksal çözümü tatmin edici ve adil bulmayarak -gerekçelerini göstermek koşuluyla- içtihatlarında değişikliğe gidebilirler. Bununla birlikte, hukuk devletinin gereklerinden hukuki güvenlik ilkesi, kişilere içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak da sağlamamaktadır2 .

Ancak özellikle aynı maddi olaya ilişkin olarak birbirinden farklı yargı kararlarının çıkması, toplumun yargıya olan güveninin zedelediği gibi; adil yargılanma hakkında da mündemiç olan hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Anılan ilkeler gereğince bu tür içtihat farklılıklarının süreklilik arz etmemesi gerekir. Böylesi bir durumun oluşmaması için, yargı kararlarında belirli bir istikrarın ve tutarlılığın sağlanması beklenir3 . Aksi tutumla birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi ise, yargıya güveni azaltıcı bir etki yapmakta ve hukuki belirsizlik hâli oluşturmaktadır4 . Böyle bir durumda, yüksek yargı organlarının -özen yükümlülükleri gereği- farklı uygulamaları ortadan kaldırmaya yönelik usule ilişkin güvenceleri devreye sokmaları gerekir. Diğer bir ifadeyle, yüksek yargı organlarının, hukuki belirsizliklerin bizatihi kaynağı olmaması gerekir.

İçtihat farklılıklarının bireysel başvuru kapsamında incelenmesi, adil yargılanma hakkının sağladığı usule ilişkin güvenceler üzerinden yargılamanın esasının ve kararın içeriğinin denetlenmesi sonucunu doğurabilecek potansiyele sahiptir. Bu durum, daha çok bireysel başvuru kapsamında incelenemeyen kanun yolu şikâyetlerinin bir türü olan hukuk kurallarının yorumlanmasına ve uygulanmasına ilişkindir. Hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması görevi derece mahkemelerine aittir. Anayasa Mahkemesinin görevi bu tür yorumların ve uygulamaların Anayasal ortak koruma kapsamındaki hakları ve özgürlükleri ihlal edip etmediğinin tespit etmekle sınırlıdır.

Bir dönem “kavga sırasında fevren söylenen sözlerin” tehdit suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve 2. Ceza Dairesi ile 4. Ceza Dairesinin kararları arasında aykırılık mevcuttu5 . Yargıtay içinde yer alan dairelerin aynı konuda farklı sonuçlara ulaşmalarının, bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı veya diğer daire tarafından incelendiği takdirde bozulacağı yönünde yapılan değerlendirmelerin, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırı olduğu açıktır.

İlke olarak derece mahkemelerince verilen farklı kararları karşılaştırma görevi Anayasa Mahkemesine ait değildir. Anayasa Mahkemesinin içtihadı birleştirme görevi bulunmamaktadır.

AİHM aşağıdaki kriterlere göre adil yargılanma hakkının ihlaline sebebiyet verilip verilmediğini değerlendirmektedir. Buna göre AİHM’in görevi;

a) Mahkemelerin içtihadında “derin ve süreklilik arz eden farklılıkların” bulunup bulunmadığını,

b) İçtihatlar arasındaki farklılıkları gidermeye dönük mekanizmaların bulunup bulunmadığını,

c) Bu mekanizmaların uygulanıp uygulanmadığını,

d) Söz konusu mekanizmalar uygulanmışsa ne gibi sonuçlar doğurduğunu