Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Şirketlerin İnsan Haklarına İlişkin Yükümlülüklerinin Niteliği ve Temellendirilmesi Sorunu: Saygı Gösterme Sorumluluğu Ne Yükler?

The Nature of Corporate Human Rights Obligations and the
Question of its Justification: What Does the Responsibility
to Respect Impose?

Özge YÜCEL DERİCİLER

Egemen devletler Westphalia modeline dayalı klasik uluslararası hukukun temel öznesi olmuşlardır. Ancak bireyi keyfi devlet müdahalelerine karşı korumak üzere oluşturulan uluslararası insan hakları hukuku, bu klasik modeli değiştirmiştir. Öte yandan 1970’lerde şirketlerin de aralarında bulunduğu devlet dışı aktörler, küreselleşme olgusunun bir sonucu olarak uluslararası hukukun odak noktalarından biri haline gelmiş ve bu kez de insan haklarına ilişkin hukukta bir değişim başlamıştır. BM Rehber İlkeleri, iş dünyası-insan hakları ilişkisini düzenleyen temel metindir ancak bu ilişkinin gerektirdikleri, bazı teorik ve pratik sorunları beraberinde getirmektedir. Şirketlerin insan haklarına ilişkin yükümlülüklerinin niteliği ve temellendirilmesi meselesi, bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.

İnsan Hakları, BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri, Şirketler, Saygı Gösterme Sorumluluğu, Zarar Vermeme İlkesi.

Sovereign states have been the main subjects of classical international law based on the Westphalian model. But international human rights law formulated for the protection of individuals mainly against arbitrary state intervention has transformed this classical model. On the other hand, in the 1970s non-state actors including corporations have become one of the focal points of the international law as a result of globalism and this time international human rights law has started to changing. UN Guiding Principles is the main instrument determining business-human rights relations, but it brings some theoretical and practical problems about the implications of these relations. The nature of the corporate obligations relating to human rights and the question of its justification is the main question of this article.

Human Rights, UN Guiding Principles on Business and Human Rights, Corporations, Reponsibility to Respect, Do No Harm Principle.

Giriş

İnsan haklarının tarihsel gelişim sürecinde hakkın öznesi olarak bireyler öne çıkarken yükümlülük esas olarak devletlere yüklenmiş ve uluslararası hukukta her türlü ihlalden dolayı son kertede devletler yükümlü kılınmıştır. Modern devletin ortaya çıkışı siyasi iktidarın merkezileşmesi ve şiddeti tekeline almasıyla gerçekleştiğinden, insanların doğuştan sahip olduğu varsayılan hakların öncelikle 20. yüzyılın bu en tehditkâr aktörüne karşı korunması gerektiği düşüncesi de anlaşılırdır.1 Ayrıca Westphalia modeli olarak adlandırılan yaklaşıma dayanan uluslararası hukuk egemen devletler tarafından oluşturulduğu ve egemen devletler arasındaki ilişikleri düzenlemeye yönelik olduğu için devlet odaklı bir sistematiğe sahiptir2 ve bu klasik uluslararası hukuk yaklaşımı ancak II. Dünya Savaşı sonrasında değişmeye ve insan hakları kendine alan açmaya başlamıştır.3 Ancak insan hakları ihlallerinden ötürü de son kertede yine devletlerin yükümlülükleri incelenmektedir.

Öte yandan, küreselleşme sürecinde uluslararası ve çokuluslu şirketlerin hem uluslararası politikaları hem de uluslararası piyasaya uyum sağlamak isteyen devletlerin ulusal politikalarını belirlemede önemli bir rol oynamaya başlamasıyla, insan hakları alanında şirketler tarafından gerçekleştirilen ihlallerin nasıl önlenebileceğini ve aynı zamanda şirketlerin insan hakları alanında ne tür yükümlülüklerinin olduğunu belirleme gerekliliği de kendini göstermiştir. Böylelikle, 20. yüzyılın sonlarına doğru insan hakları literatüründe giderek daha fazla öne çıkmaya başlayan konulardan biri, devlet dışı aktörlerin insan hakları alanında ne gibi sorumlulukları-yükümlülükleri olduğu meselesi olmuş ve bu çerçevede şirketler giderek daha fazla mercek altına alınmaya başlanmıştır. Pek çok devletten daha fazla finansal gücü ve buna paralel olarak politikaları belirleme imkânı olan çokuluslu şirketler için hukuken bağlayıcı düzenlemeler yapmanın güçlüğü ise, bir devlet ile bir şirketin faaliyet ya da eylemsizliğinin farklı zeminlerde temellendirilmesinden kaynaklanır.

Günümüzde şirketlerin insan haklarıyla ilgili bir ödevinin olmadığı fikrini savunanların tezlerine kıyasla, şirketlerin bu alanda hesap sorulabilir konuma getirilmeleri gerektiğine ilişkin literatür hızla genişlemektedir. BM düzeyinde konuya ilişkin temel ilkeler üzerinde uzlaşılmasının da gelinen noktaya katkısı yadsınamaz. Ancak mesele hala oldukça tartışmalı boyutlar barındırmaktadır. Bir şirket, faaliyetleri ve kimi zaman da ihmali nedeniyle insan haklarına bir devlet kadar zarar verebilir. Peki ama nereye kadar sorumludur? Şirketlerin sadece zarardan kaçınması yeterli midir ve zarardan kaçınma ödevi tam olarak neleri kapsar? Şirketlerin bunun ötesinde yükümlülükleri de var mıdır? Bu yükümlülükler nasıl temellendirilir? Bu sorular daha da çeşitlendirilebilir.

Bu makalenin de merkezinde olan BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkelerinde (kısaca Rİ), iş dünyasının insan haklarına ilişkin sorumluluklarının olduğu kabul edilir. Ancak aşağıda da görüleceği üzere, bir yandan bu sorumluluğun hukuki değil ahlaki bir sorumluluk olduğu kabul edilmekte, diğer yandan ise ahlaki olduğu düşünülen bu sorumluluk toplumsal beklenti gibi tartışmalı bir kavrama dayandırılarak açıklanmaktadır. Bu yazıda ise, Rİ’de temel alınan sorumluluk-yükümlülük çerçevesi temelinde, şirketlerin ödevlerin niteliği ve temellendirilmesindeki bazı sorunlar tartışılmaktadır.

Aşağıda önce Rİ’nin hangi süreçte şekillendiği, şirketlere atfedilen sorumluluğun hangi kapsamda tanımlandığı ve bu kapsama yönelik eleştiriler aktarılacak; ardından saygı gösterme sorumluluğunun hangi temele dayandırıldığı ve bunun getirdiği sorunlar tartışılacaktır.

I. BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri Çerçevesinde Şirketlerin İnsan Haklarına Saygı Gösterme Sorumluluğunun Kapsam ve Niteliği

İnsan hakları literatüründe sorumluluk (responsibility), yükümlülük (obligation), ödev (duty) kavramlarının kimi zaman birbirinin yerine geçecek şekilde kullanıldığı, kimi zaman ise kavramlar arasında bir ayrım gözetildiği görülmektedir. BM düzeyinde oluşturulan belgelerde kavramsal bir netlik ve birlik olduğu söylenemez. Ancak hak taşıyıcının insan, ödev taşıyıcının devlet olduğuna ilişkin geleneksel yaklaşım, devletin insan haklarına ilişkin yükümlülüklerinden bahseder.

BM Genel Sekreterlik Özel Temsilcisi John Ruggie ise Rİ’de sorumluluk ve yükümlülük kavramları arasında bir ayrıma gitmekte ve şirketler için sorumluluk kavramını, devletler içinse yükümlülük kavramını kullanmayı tercih etmektedir. Bu tercihin neye dayandırıldığı aşağıda tartışılmaktadır.

BM’nin insan hakları ile iş dünyası arasındaki ilişkiye dâhil olma süreci ana hatlarıyla üç aşamada incelenebilir.4 İlk aşama, 1970’lerde Ekonomik ve Sosyal Konseyin Genel Sekreterlikten, çokuluslu şirketlerin faaliyetlerinin insan hakları üzerindeki etkilerinin araştırılmasını istemesiyle başlar. Bunun üzerine bir komisyon kurulması ve konuya ilişkin davranış kurallarının (code of conduct) belirlenmesi önerilmiş; ancak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında bu kurallar üzerinde bir uzlaşı sağlanamadığından, 1990’ların başında sürecin ilk aşaması son bulmuştur. 90’ların sonundan itibaren küreselleşme ve çokuluslu şirketlerin insan haklarına etkileri üzerinde yoğunlaşılmıştır. 1998’de BM İnsan Haklarının Korunması ve Teşviki Alt Komisyonu tarafından Ulusötesi Şirketlerin Çalışma Metodları ve Aktivitelerine İlişkin Çalışma Grubu kurulmuştur. Ayrıca, 1999’da Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu esnasında eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimiyle UN Global Compact/BM Küresel Paktı5 kurulmuş ve 9 temel ilke üzerinde anlaşılmıştır. Tamamen gönüllülük üzerine inşa edilen Global Compact şirketlere ahlaki bir yükümlülük getiren ilkeler üzerinde durmakta ve hukuken bağlayıcı bir yükümlülük getirmemesi nedeniyle çokça eleştiri almaktadır.6

2003 yılında çalışma grubunun alt komisyona raporunu sunmasıyla taslak normlar ortaya çıkmış olur ancak 2004 yılında bu taslak reddedilir. Üçüncü periyodun başlangıcı olarak kabul edilebilecek gelişme, 2005 yılında İnsan Hakları Konseyinin (eski İnsan Hakları Komisyonu) iş dünyası ve insan hakları konusunda bir uzman görevlendirme kararı almasıdır ve bu görev BM Genel Sekreteri tarafından John G. Ruggie’ye verilir. Ruggie, o dönemde kendisine verilen görevin, şirketlerin davranışlarını belirleyen uluslararası insan hakları standartlarını ve bu hakları güvence altına almak üzere şirketlerin ve devletlerin yapması gerekenleri belirlemek üzere betimleyici bir çalışma yapmakla sınırlı olduğunu belirtmektedir.7 Bu sürecin sonucunda İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri: Birleşmiş Milletler “Koruma, Saygı Gösterme ve Telafi Edici Çözüm Üretme” Çerçevesinin Uygulanması (Guiding Principles on Human Rights, Implementing the United Nations “Protect, Respect and Remedy” Framework)8 kabul edilir.

2011’de kabul edilen ilkeler, aşağıda değinilecek olan 2003 tarihli taslaktakinden oldukça faklıdır ve üzerinde uzlaşılabilecek bir metin hazırlamak için bazı önemli ödünler verildiği yönünde eleştiriler alır.9 Ruggie bir önceki metin üzerinde bazı değişiklikler yapmayı değil, onu keskin bir şekilde eleştirmeyi ve tamamen yeni bir metin ortaya koymayı tercih etmiştir. 2006’da hazırladığı Geçici Raporda uluslararası hukukun şirketler açısından bağlayıcı yükümlülükler getirmediğini ve bu nedenle bir önceki taslağın dayanaklarının Rehber İlkelerin belirlenmesi açısından uygun olmayacağını belirtir.10 Ancak yine de Rİ, yasal bağlayıcılığı olan bir metin olmaması, şirketlerin insan haklarına ilişkin olarak sadece saygı gösterme sorumluluklarının olduğunu kabul etmesi, bu alandaki sorumluluklarını yerine getirip getirmediklerini denetleyecek bir mekanizma getirmemesi açısından eleştirilmiştir.11

Haziran 2014’te İnsan Hakları Konseyi tarafından hükümetler arası bir çalışma grubu kurularak,12 ulus-aşırı şirketler ve diğer ticari işletmeler için hukuken bağlayıcı yeni bir metin üzerinde çalışması kararı alınmıştır. Ancak Ekvador ve Güney Afrika önderliğinde tartışmaya açılan bu metin, İnsan Hakları Konseyine üye devletlerin çoğunluğunca destek görmemiştir. Ulus-aşırı şirketlerin ve diğer ticari işletmelerin insan hakları alanında daha doğrudan yükümlülüklere tabi kılınması ve bu yükümlülüklerin de hukuken denetlenebilir olması yaklaşımının daha ziyade sanayileşen OECD ülkeleri tarafından eleştirilmesi ve gelişmekte olan ülkeler tarafından desteklenmesi ise, Soğuk Savaş yıllarındaki çekişmenin bir benzeri olarak yorumlanmaktadır.13

BM bünyesinde hâlihazırda iş dünyası ve insan hakları ilişkisi üzerinde çalışan iki çalışma grubu bulunmaktadır: Hükümetlerarası Çalışma Grubu, İnsan Hakları Konseyinin 26 Haziran 2014’te kabul ettiği bir resolüsyonla kurulmuştur ve iş dünyası ve insan hakları ilişkisini düzenleyen bağlayıcı bir sözleşme hazırlığı için çalışmaktadır.14 Yine İnsan Hakları Konseyinin 2011 tarihinde kabul ettiği bir resolüsyonla kurulmuş olan İş Dünyası ve İnsan Hakları Çalışma Grubu ise Rİ’nin BM ülkelerinde uygulamaya geçirilmesini teşvik etmek için çalışmalar yürütür. Bu kapsamda kapasite geliştirme çalışmalarından ülke ziyaretlerine kadar pek çok faaliyet gerçekleştirmekle görevlidir.15