Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uzlaştırma Kurumunun Etkinliğinin Artırılması: Uzlaştırma Sürecinde Karşılaşılan Hukuki ve İletişime İlişkin Problemler ile Çözümlerine İlişkin Nitel Bir Araştırma

Increasing Efficiency of Conciliation Institution:
A Qualitative Research on the Problems and Solutions of
Legal and Communication Problems Encountered in the
Conciliation Process

İbrahim Sani MERT,İnanç İŞTEN

Toplumsal kültür ve geleneğimizde önceden beri var olan ve onarıcı adalet anlayışını somutlaştıran uzlaştırma kurumu, ceza muhakemesi hukukumuz bakımdan üzerinde önemle durulan, alternatif bir uyuşmazlık çözüm yolu olarak adli sisteme katılan yeni bir kurumdur.

Yapılan bu çalışmada, şimdiye kadar yaklaşık yarısı (%47,76) olumlu şekilde (uzlaşma ile) neticelenmiş, toplam 1592 dosyada uzlaştırmacılık yapan 53 kişiden, yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi kullanılarak uzlaştırma kurumunda karşılaşılan hukuki sorunlar ve iletişime ilişkin problemler ile çözüm önerileri belirlenmiş; ayrıca uzlaştırma kurumunun daha iyi işleyebilmesine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Bu kapsamda, araştırma sorularına verilen cevaplar kodlanarak içerik analizine tabi tutulmuş, frekans tabloları oluşturularak alt kategoriler belirlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre; taraflara ulaşılamama, süre yetersizliği, uzlaştırma kurumunun tam olarak anlaşılamamasından kaynaklanan güven eksikliği sürece yönelik engeller olarak belirtilirken, iletişim bağlamında fiziksel iletişim engellerinden sonra nezaketsizlikten kaynaklanan durumların ön plana çıktığı tespit edilmiştir.

Ayrıca eğitim seviyesi yüksek, 30 yaş üstü, ahlaki değerleri önemseyen, sosyal ilişkileri güçlü ve adli sürecin uzamasından korkan kişilerin uzlaşmaya yatkın olmada ön plana çıktıkları; bencil, kin tutan, maddi çıkarı önemseyen, asabi kişilik özelliklerinin ve eğitim seviyesi düşüklüğünün ise uzlaşmamada etkili olduğu belirlenmiştir.

Çalışmamızda, uzlaştırma kurumunun daha etkin hale getirilmesinde tarafların daha iyi bilgilendirilmesinin gerektiğine, bu nedenle uzlaştırma hakkında kamu spotu ve benzeri araçların kullanılarak kamuoyunun daha iyi aydınlatılmasının gerektiğine dikkat çekilerek bu bilgilendirmenin önemi vurgulanmıştır.

Uzlaştırma Kurumu, Uzlaştırma, Uzlaştırmada İletişim, Uzlaşma Problemleri.

The conciliation institution, already existed in our social culture and tradition, and embodied in the concept of restorative justice is relatively a new institution for our criminal law.

In this study, 53 attendances who have taken totally 1592 conciliation law files, (which has resulted in about half (47.76%) positively) before, are given semi-structured interview to determine law and communication problems in the institution of reconciliation, solutions and evaluations for better functioning of this institution. In this context, the answers given to the research questions were coded and subjected to a content analysis, and subcategories were determined through frequency tables. According to findings; lack of trust due to incomplete understanding of the conciliation institution is indicated as the most important obstacle for the process while in the context of communication it is determined that the situations arising from lack of respect and physical communication obstacles have been identified.

Moreover, it is seen that the individuals who are high educated, over 30 years old, having strong moral values and social relations, fear from prolonged process tend to prone to compromise. On the hand, selfish, grudging, irritable personality characteristics and low educated individuals are determined as uncompromising ones.

It is emphasized that the parties should be better informed about the betterment of the conciliation institution and that the public opinion should be better illuminated by public spots and similar means.

Conciliation Institution, Conciliation, Communication in Conciliation, Conciliation’s Problems.

Giriş

Günümüzde, farkındalık seviyesi yüksek, kişisel hak ve adalet arayışı geçmişle kıyaslandığında daha hassas olan kişilerden müteşekkil bir toplumsal yapı mevcuttur. Böyle bir toplumsal yapıyı oluşturan bireylerin bir suçtan dolayı mağdur olmaları halinde, mağduru tatmin bakımından faile uygulanan cezai yaptırım tek başına yeterli olmamaktadır. Bu durumda zararın giderilmesi ve onarıcı adalet anlayışı çerçevesinde kalıcı ve etkili bir onarımın yapılması da gerekmektedir.

Geciken adaletin adalet olmadığı dikkate alındığında, mağdurun suçtan dolayı gördüğü zararı kısa sürede gidererek faille mağdur arasında sulhu sağlayan, böylelikle muhtemel yeni hukuki uyuşmazlıkların doğmasını da engelleyerek adli mercilerin iş yükünü azaltan uzlaştırma kurumu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile getirilmiş önemli bir hukuk reformudur.

Mağdurun suçtan doğan zararını bir an önce gidermek ve onarıcı adalet anlayışını gerçekleştirmek maksadını güden uzlaştırma kurumu, tarafları bağımsız ve tarafsız bir uzlaştırmacı aracılığıyla barıştırmayı hedefler. Böylelikle uzlaştırma kurumu, failin işlediği suçun sorumluluğunu katılımcı bir şekilde üstlenmesini sağlamakla bir anlamda failin toplumla yeniden bütünleşmesini hızlandırmakta, toplumsal barışın daha hızlı ve etkili kurulmasına hizmet etmektedir.

Gerek hukuk sistemimiz gerekse toplumsal huzur ve barışımız açısından önemli bir yere sahip olan uzlaştırma kurumunun yeni olması itibariyle, bu konuda gerek akademisyenlerin gerek uygulayıcıların başvuracağı kaynak sayısı nispeten sınırlıdır. Ayrıca, uzlaştırma sürecinin; toplumsal kültür, yapı, gelenek ve görenek vb. faktörlerden doğrudan etkilendiği düşünülürse, konuyla ilgili keşfedici nitel araştırmaların yapılmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Bu kapsamda yapılan bu çalışma ile, uzlaştırma kurumunda karşılaşılan hukuki problemlerin neler olduğu, tarafların birbirleri ile ve uzlaştırmacının taraflarla olan iletişimde hangi sorunların yaşandığı, uzlaştırmada önemli bir yere sahip olan ve iletişimin odağını oluşturan ikna olma çerçevesinde tarafların neden ikna olmadıkları araştırılmıştır. Ayrıca, uzlaşan kişilerin, yani uzlaşmaya yatkın kişilerin hangi özelliklerinden dolayı uzlaşmaya yaklaştıkları ve uzlaşmayan kişilerin hangi özelliklerinin ön plana çıktığı ve uzlaştırma kurumunun daha etkili bir hale getirilmesi için neler yapılması gerektiği araştırılmıştır.

Çalışmanın müteakip bölümlerinde, ilk olarak uzlaştırma kurumunun hukuki yönüne ve uzlaştırma sürecindeki iletişimin özelliklerine yönelik kısa bir yazın incelemesine yer verilmiştir. Yöntem kısmında ise verilerin toplanmasına, kodlanmasına ve kategorilerin oluşturulmasına ilişkin bilgi verilmiş ve sonuç kısmında araştırma bulguları yorumlanarak, uzlaştırma kurumunun daha etkili bir şekilde yürütülebilmesine ilişkin önerilere değinilmiştir.

I. Bir Ceza Muhakemesi Hukuku Kurumu Olarak Uzlaştırma

Fail ve failin cezalandırılmasına, rehabilitasyonuna, yeniden topluma kazandırılmasına odaklanmış olan geleneksel ceza adalet anlayışı ne mağduru ne de toplumu memnun edememektedir. Zira cezalandırıcı adalet yaklaşımın esas alındığı bu anlayışta, suç, ceza kanunlarıyla korunan hukuki değerlerin ihlalidir ve bu ihlal karşılıksız bırakılamaz, yaptırım olarak ifade edilen bu karşılığı vermek de devletin tekelindedir.1

Ceza muhakemesinin amacı, hukuka uygun yollardan elde edilen deliller vasıtasıyla maddi gerçeğe ulaşmak ve faile hak ettiği cezayı vermek olduğundan, mağdur bu amacı gerçekleştirmede bir araç olmaktan öteye geçememektedir. Cezalandırıcı adalet anlayışına göre, rasyonel varlıklar olan insanlar suçları bilerek ve isteyerek işlerler, dolayısıyla yaptıkları eylemlerden sorumludurlar. Bunun bir sonucu olarak da suç niteliğindeki eylemler karşılığında bir ceza uygulamak esastır. Cezanın uygulanması ise caydırıcılık temeline dayanmaktadır. Suç işlerken rasyonel olan kişileri bu eylemlerinden vazgeçirebilmek ve toplumun diğer fertlerinin de suç işlemesini önlemek için o eylemin karşılığının, en az eylemin sonuçları kadar ağır olması, yani kişinin yeterli ölçüde cezalandırılması gerekmektedir.2

Cezalandırıcı adalet anlayışının en önemli mahsurlarından birisi, suçun mağdur ve toplum üzerinde meydana getirdiği zararın telafisini değil de faile ceza yoluyla bir karşılık verilmesini ön planda tutmasıdır. Bu nedenle zararın telafisi ve dolayısıyla mağdur otomatik olarak ikinci plana itilmektedir.3 Zira suçun karşılığı sadece ceza olarak görüldüğünde, mağdurun suçtan dolayı gördüğü zararın giderilmesi tali bir mesele olarak kalmakta, mağdurun suçtan kaynaklanan zararını giderebilmesi için tazminat davası ve icra takibi gibi başka hukuki yollara başvurması gerekmektedir. Bu durum gerek mağdura gerekse yargıya ayrı bir yük oluşturmaktadır. Ayrıca yargılama sürecinin uzun ve masraflı olması, Anayasa’nın 141. maddesinde benimsenen yargılamanın en kısa sürede ve en az masrafla bitirilmesine ilişkin usul ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.4

Zamanla, cezalandırıcı adalet sistemi içerisinde unutulan ve dışlanan mağdurun bu durumu görülmeye ve bir ceza adalet sisteminin, gerçekten adil olabilmesi için sistem içerisinde mağdurun da söz sahibi olması gerektiği ifade edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda, özellikle Anglosakson ülkelerinde “onarıcı adalet” olarak adlandırılan bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Onarıcı adalet düşüncesinin gelişiminde asıl olarak cezalandırıcı adalet sisteminin iki konuda başarısız olmasının yattığı söylenebilir. Bunlardan birincisi, cezanın failleri ıslah edemediği, davranışlarını değiştirmediği ve yeniden suç işlemelerini önleyemediğinin anlaşılmasıdır. İkinci olarak da mevcut cezalandırıcı adalet sisteminin mağdurları yalnız bırakarak düş kırıklığına uğrattığının anlaşılması ve böylece, daha önce unutulmuş olan suç mağdurlarının bu durumlarının gittikçe daha fazla ve yüksek sesle dile getirilmeye başlanmasıdır. Buna göre, onarıcı adalet üzerindeki çalışmalar, özellikle gelişmiş toplumlarda geleneksel cezalandırıcı adalet sistemine duyulan memnuniyetsizliğin bir sonucu olarak başlamıştır. Diğer bir deyişle, suç olgusunun artmasına karşılık, cezalandırıcı adalet sisteminin suçla mücadele etmeyi başaramaması ve kamu güvenliği ve suçluların ıslahı gibi adalet sisteminin en önemli amaçlarının gerçekleştirilmesinde büyük sıkıntılar yaşanması, onarıcı adaletin gelişiminde etkili olmuştur.5

Suçun anlaşılması, aynı zamanda suça müdahale edilmesi açısından farklı bir yaklaşım olan onarıcı adalet anlayışında, mağdura, faile ve/veya topluma pasif veya tali roller verilmesinden ziyade, bunlar anlaşmazlığın çözüm sürecine daha aktif bir şekilde dahil edilmekte, çözüme katılma fırsatı verilmektedir.6 Bu anlayışın temel çıkış noktası; suçun, salt cezai yaptırım içeren bir kanun hükmünün ihlalinden ibaret olmayıp bir haksızlık olduğunun kabulüne dayanmaktadır. Dolayısıyla suç, esas olarak fail ve mağdur arasında cereyan eden bir eylemdir; suçun esas mağduru, suçtan doğrudan etkilenen kişiler ve toplumdur.7