Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Gizli Soruşturmacı Yöntemiyle Şüphelinin Susma Hakkı Arasındaki 
Uyum Sorununa Kısa Bir Bakış

Ufuk TOPRAK

Bu makaleyle, Alman Yargıtayı `nın somut bir olay hakkında vermiş olduğu karar ışığında, gizli soruşturmacı ya başvurulmasının, şüphelinin susma hakkı nın ihlali sonucunu doğurduğu bir duruma değinilecektir. Bu yapılırken, nemo tenetur se ipsum accusare ilkesi ve gizli soruşturmacıyı düzelenleyen Alman Ceza Usul Kanununun 110a ve 110b maddeleri açıklamalı bir şekilde ele alınacaktır. Ardından Alman Yargıtayı`nın (BGH`nin) kararına konu bir olaya ayrıntılı bir şekilde değinildikten sonra, usule aykırı bir şekilde başvurulan gizli soruşturmacının elde ettiği dolaylı delillerin delil niteliği üzerinde durulacak, konumuz hakkındaki kişisel düşüncemizin sunumuyla da makalemize son verilecektir.

Gizli Soruşturmacı , Şüpheli , Susma Hakkı , Alman Yargıtayı.

GİRİŞ

Şüphelinin susma hakkıyla, soruşturma organlarının soruşturma evresinde başvurdukları yöntemler arasında uyum sorunu yaşanabilir. Soruşturma organlarının işlenen bir suçu aydınlatmak için başvurdukları yöntemlerden biri de gizli soruşturmacı (verdeckter Ermittler) kullanımıdır. Gizli soruşturmacıya başvurulması neticesinde elde edilen deliller duruma göre, şüphelinin susma hakkını garanti altına alan nemo tenetur se ipsum accusare ilkesine1 aykırılık teşkil edebilir. Çünkü şüphelinin susma hakkını kullanmasıyla, soruşturma organlarının gizli soruşturmacıya başvurması tamamıyla zıt amaçlara hizmet etmektedir. Şüpheli susma hakkını kullanarak, kendisine isnat edilen suç veya suçlar hakkında açıklama yapmaktan imtina ederek soruşturma konusu suçun aydınlatılmasına yardım etmezken, soruşturma organları gizli soruşturmacıya başvurarak belirli bir suçu ve ya suçları işlediğinden şüphelendikleri kişinin (şüphelinin), bu suçu/suçları işlediğini ispatlamaya çalışmaktadırlar. Bu noktada soruşturma organlarının ve hukukçuların cevaplandırması gereken çok önemli bir soru vardır, şöyle ki; işlenen bir suçu aydınlatmakla gözetmeye çalışılan kamu menfaatlerinin, şüphelinin anayasal bir hakkı olan susma hakkının ihlalini meşru kılıp kılmayacağıdır. Başka bir deyişle, soruşturma organlarının işlenen suçu/suçları aydınlatmak için kullanabilecekleri yöntemlerle, şüpheli haklarının gözetilmesi arasındaki sınır nasıl çizilmelidir.

Bu makaleyle, Alman Yargıtayı`nın somut bir olay hakkında vermiş olduğu karar ışığında, gizli soruşturmacıya başvurulmasının, şüphelinin susma hakkının ihlali sonucunu doğurduğu bir duruma değinilecektir. Bu yapılırken, nemo tenetur se ipsum accusare ilkesi ve gizli soruşturmacıyı düzelenleyen Alman Ceza Usul Kanununun 110a ve 110b maddeleri açıklamalı bir şekilde ele alınacaktır. Ardından Alman Yargıtayı`nın (BGH`nin) kararına konu bir olaya ayrıntılı bir şekilde değinildikten sonra, usule aykırı bir şekilde başvurulan gizli soruşturmacının elde ettiği dolaylı delillerin delil niteliği üzerinde durulacak, konumuz hakkındaki kişisel düşüncemizin sunumuyla da makalemize son verilecektir.

I. ŞÜPHELİ OLMA ANI

Aleyhine soruşturma yürütülen bir kişinin hangi aşamadan itibaren şüpheli olarak görülebileceğinin belirlenmesi, o kişinin, şüpheliye tanınan haklardan istifade edip edemeyeceği sorusunun cevabında tespiti yapılması gereken en önemli husustur. Kişi, şüpheli olarak görüldüğü andan itibaren şüpheliye tanınan hakları (özellikle susma hakkını) kullanabileceğinden, belirli bir suç şüphesi altında olmayan, soruşturma organlarının genel araştırmaları kapsamında soruşturma konusuna dair kendisine soru yöneltilmiş olan kişi, şartlarının da mevcut olması durumunda, şüphelinin sahip olduğu hukuki korumadan yararlanamayacağı için, yalan ya da yanlış ifade vermesi durumunda kendini ceza hukuku bakımından zor durumda bırakabilir. Örneğin, kendisi aleyhine olmayan bir soruşturmada yanlış bilgi vererek soruşturma makamlarının oyalanmasına neden olan kişi yerine göre Alman Ceza Kanununun 258’inci maddesi gereğince Strafvereitelung, yani cezalandırmanın boşa çıkartılması suçunu işleyebilecekken2, şüpheli sıfatına sahip olan bir kişi, kendi aleyhine soruşturma organlarına yardımcı olma sorumluluğu altında olmadığından, soruşturma organlarına yanlış bilgi vermiş de olsa, cezalandırmanın boşa çıkartılması suçunu işlemiş olmayacaktır. Keza Alman Kanunkoyucu bu durumla uyumlu olarak Alman Ceza Kanununun 258’inci maddesinin beşinci fıkrasını şu şekilde düzenlemiştir; “işlenmiş olan bir suçun tamamıyla ya da kısmi olarak cezalandırılmasını boşa çıkartmaya çalışmış kişi, bu suçtan dolayı birebir cezalandırılacaksa ya da kendisi aleyhine bir tedbirin infazı söz konusu olacaksa, cezalandırılamaz”. Vermiş olduğumuz örnekten de anlaşılacağı gibi, şüpheli sıfatınının varlığı, belirli bir suç şüphesi altında olan şüpheliye, sıradan kişilerin aksine, belirli hakları kullanabilme imkânı tanımaktadır. Bunun en önemli nedenini, soruşturma organlarına, işlenen bir suçu aydınlatmak için her türlü yöntemi kullanmayı ve de her türlü hak gaspını yasaklayan adil yargılama ilkesinin, ceza yargılamasındaki hukuk devleti ilkesiyle uyumu oluşturmaktadır3.