Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hukuki Güvenlik İlkesi Bağlamında Suçu Bildirmeme Suçu

Failure to Report a Crime Within the Context of Legal Certainty Principle

Göksu IŞIK

Devletlerin suçların soruşturulması ve kovuşturulmasında sahip olduğu yetki geçmişten bu yana bireylerin de çeşitli düzeylerde katılımlarıyla kullanılmaktadır. Bu yetkinin kullanımında devletin olduğu kadar bireylerin de çeşitli yükümlülüklere tabi tutulduğu günümüz devlet sistemlerinin temelinde yatan teorilerden bu yana gözlenmektedir. Bu bağlamda işlendiği veya işlenmekte olduğu bilinen suçların adli makamlara bildirilmesi bir yükümlülük olarak düzenlenmekte ve ihlali de ceza hukuku sistemlerinde suç olarak yer almaktadır. Fakat geniş kapsamı, unsurları konusunda yer alan tereddütler, bireylere getirilen sınırları belli olmayan yükümlülüklerin otoriter ve müdahaleci anlayışın eseri olduğu görüşleri bu suçun düzenlenmesinde hukuki güvenlik ilkesi bağlamında birtakım sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Hukuk devletinin temelinde yer alan anayasal ilkeler de dolaylı yoldan etkilenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Türk Hukuk Sisteminde düzenlendiği haliyle birçok tartışmaya ve akademik esere konu olan suçu bildirmeme suçunda bu tehlikenin diğer sistemlere nazaran daha görünür olduğu gözlemlenmiştir. Yine de yargı organları ve doktrinin, sınırlandırma ve tutarlı yorumlama yoluyla hukuki güvenliğin sağlanması yolunda adımlar attığı da yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Suçu Bildirmeme, Hukuki Güvenlik, Bildirim Yükümlülüğü.

The competence of States on investigation and prosecution has been exercised with the participation of individuals at different levels. Individuals are given some obligations as well as the States, for the exercise of this competence since the establishment of theories that lay the basis of existing State systems. Within this frame, an obligation to report an offence to judicial authorities is imposed and the violation of this obligation is regulated as a crime in various criminal law systems. But its extensive scope, the arguments about its elements and the considerations that the limitless obligations result from an authoritarian and interventionist aspect cause some problems within the scope of legal certainty principle. Constitutional principles on the basis of rule of law are also jeopardized indirectly by this means. This jeopardy is more visible in Turkish Law System comparing with other ones about the crime of failure to report a crime which has been made subject of many discussions and academic works. But still, it should be admitted that judicial bodies and doctrine have taken firm steps towards ensuring legal certainty through limitative and coherent interpretations.

Failure to Report a Crime, Legal Certainty, Obligation of Notification.

GİRİŞ

Devlete verilen cezalandırma yetkisinin bir yansıması olarak günümüzde suçların kovuşturulmasının hukuk devletinin bir gereği olduğu kabul edilmektedir.1 Bireylerin de devletin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi için adli organlara yardım etme yükümlülüğünün olması ve bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin cezalandırılabilmesi birçok hukuk sisteminde yer almaktadır. Türk Hukuk Sistemi’nde de suçu bildirmeme suçunu ilk defa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu düzenlemiştir. Benzer birçok hükmün geçmişte var olmuş ve hala kanunda yer alıyor olması bu suçun ayrık olarak yorumlanması konusunda birtakım problemler yaratmaktadır. Bu problemler özellikle hükmün geniş yoruma elverişli olmasından ve kanun koyucunun önceki ve mevcut benzer düzenlemelerde yaptığı sınırlamaları bu hükümde kullanmamasının bilinçli olup olmadığı tartışmalarından ortaya çıkmaktadır. Bu durum da kişilerin suçu bildirme yükümlülüğünün nereye kadar var olduğu, herkesin herhangi bir suçu bildirmemesinin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı sorularının sorulmasına sebep olmaktadır. Türk Anayasa Mahkemesi 2011 tarihli iptal kararı ile maddede sınırlayıcı bir değişiklik yapılmasına yol açmış olsa da hukuki güvenlik ilkesi kapsamında suçta ve cezada kanuniliğin bu hükme uygulanması konusunda yaşanan sorunlar devam etmektedir.

Bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin suç olarak düzenlenmesi Türk Ceza Kanunu’na özgü olmadığı gibi diğer hukuk sistemlerinde de eleştiri konusu yapılabilen bir durumdur. Bu çalışma kapsamında öncelikle suçu bildirmeme suçunun genel olarak ortaya çıkışı, ardından getirilen eleştiriler ve karşılaştırmalı hukuk düzenlemeleri bağlamında bireylerin hukuki güvenliğinin sağlanmasında yaşanan sorunlar ve Türk Hukuk Sistemi’nde güncel olarak düzenlenişi çözümün hangi başlıklar altında bulunabileceği önerileri dahilinde ele alınacaktır.

I. SUÇU BİLDİRMEME SUÇUNUN ORTAYA ÇIKIŞI

Bireylere suçu bildirme yükümlülüğünün getirilmesi ve ardından bu yükümlülüğün gereğinin yapılmamasının suç olarak düzenlenmesi günümüz hukuk sistemlerine özgü değildir. Hatta birçok temel hukuk teorisinde yer almaktadır. Bu nedenle suçu bildirmemenin neden suç olarak düzenlendiğini anlamak için öncelikle düzenlemenin ortaya çıkış sebepleri incelenecektir. Daha sonra ise Türk Ceza Hukuku sisteminde önceki ve mevcut benzer düzenlemelerle ele alınacaktır.

Eski toplumlarda cezai adalet vatandaşlara yüklenmiş bir hizmetti. Vatandaşlar failin yakalanması, yargılanması ve hatta cezanın infazı için yardım etme yükümlülüğü altındaydı.2 John Locke’a göre bu yükümlülük her insanın sahip olduğu saldırganı cezalandırma ve doğa yasasının yürütücüsü olma hakkı nezdinde mevcuttur. Buna göre bir bireyin akıl ve ortak adalet kuralından başka bir kuralla yaşamak istediğini açıklaması anlamına gelen doğa yasasının ihlali insanoğlu için genel bir tehlike yarattığından diğer her birey de insanoğlunu korumaya ilişkin hakkıyla bu tür tehlikeleri önleyebilmelidir.3 Toplumsal sözleşme ve devlet teorileri ekseninde zamanla bu yükümlülüğün kısmen veya tamamen devlete atfedilmesi kabul edilmiştir. Thomas Hobbes’a göre devletin korumasından önce herkes kendi varlığını korumak için herhangi birini boyun eğdirebilir, yaralayabilir veya öldürebilirdi. Birey daha sonra cezalandırma hakkını kullanması için egemeni güçlendirmiştir ve böylece devletin cezalandırma yetkisi ve yükümlülüğü kabul edilmiştir.4

Günümüzde ise devletin en önemli görevlerinden birinin suç işlenmesini önlemek ve suçluları cezalandırarak toplumda barış ve huzur ortamı sağlamak olduğu kabul edilmektedir.5 Bu bağlamda devletin cezalandırma hakkının icrası ve adli mekanizmanın işlerliği açısından bireylerin rolünün de önem taşıdığı kabul edilmektedir.6 Suçluları cezalandırma görevinin devlete bırakılmasının bir suç olayıyla karşılaşan fertlerin sorumluluktan kurtulduğu anlamına gelmediği savunulmaktadır.7 Bireyin buradaki yükümlülüğü ceza hukuku sistemlerinde ihbar ve bildirim şeklinde ortaya çıkmaktadır. Devletin benimsediği suç siyasetine göre bireylerin suçun aydınlatılması ve kamu barışının sağlanması ödevine yapacağı katkının derecesi belirlenmektedir. Kamusallık ilkesi ve soruşturmanın mecburiliği ilkesi benimsendiği takdirde kural olarak kimsenin şüpheliyi veya suçu ihbar ederek suçun ortaya çıkmasına yardımcı olma yükümlülüğüne sahip olmadığı kabul edilmekle birlikte bazı durumlarda bireylerin suçları adli makamlara bildirme yükümlülüğünün var olabileceği de inkar edilmemektedir.8

Yine de suçu ihbar yükümlülüğünün daha çok güçlü, üstün ve müdahaleci devlet anlayışına tabi otoriter sistemlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Oysa demokratik hukuk sistemlerinde devletin özel yaşama müdahale alanının daraldığı görülmektedir.9 Bu nedenle suçun aydınlatılarak kamu barışının tekrar sağlanması ihtiyacı ile şüpheli, sanık veya üçüncü şahısların sırlarına ve dolayısıyla özel hayatlarına saygı duyulmasını isteme hakkı yarışmaktadır.10 Bir diğer sorun ise bu tarz bir yükümlülüğün her bireyin muhbir konumuna gelmesine sebep olması ve toplum içinde güven duygusunu zedelemesi konularında ortaya çıkabilmektedir.11 Devletin suç ve ceza politikasına göre bu yükümlülüğün yerine getirilmemesini yaptırıma tabi tuttuğu durumlarda muhbir olmayan bireylerin suçlu olmasının sorun yaratacağı kabul edilmektedir.12 Bu tartışmalar ülkemiz açısından öldürülen bir PKK’lının cenazesinde gazetecilik mesleğini ifa ederken bu esnada atılan ve suç unsuru taşıyan sloganları bildirmeyen bir kişiye açılan davayla gündeme gelmiştir.13

Yeni bürokratik devlet tiplerinde bahsettiğimiz sorunlar sebebiyle bu tip yükümlülüklerin ortadan kaldırılması söz konusu olabilmektedir. Bu bağlamda suçu bildirmemenin yalnızca sınırlı bir biçimde bazı ceza kanunlarında yer alması ve bireyin rolünün tanıklık ödevi ile sınırlandırılması önerilmektedir.14 Birçok ceza hukuku sisteminde belli sınırlar dahilinde suç olarak düzenlenen bildirim yükümlülüğünün ihlalinin suç olmaktan çıkarılması geçmişten beri tartışılagelmektedir. Örneğin İtalya’da 1950, 1960, 1963 Gonella ve 1968 Gonella projelerinde bu fiilin suç olmaktan çıkarılması önerileri yer almıştır. Özellikle vatandaşların suçları izlemek gibi genel bir yükümlülüğe sahip bulunmasının totaliter rejimin bir ürünü ve gereği olması bu önerilerin temelinde yer alan sebeplerden olarak ele alınmıştır.15 Yine de doğrudan veya dolaylı olarak bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmesinin suç olarak düzenlendiği sistemler hala çoğunluktadır. Türk Hukuku da bu sistemlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.