Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 6. Maddesi Çerçevesinde Duruşmada Hazır Bulunma Hakkının İrdelenmesi

Examination of the Right to be Present at the Hearing Under Article 6 of the European Human Rights Convention

Onur KAPLAN

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile İnsan Avrupa Hakları Mahkemesi kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Bu kapsamda gerek birey-birey ilişkileri gerekse birey-devlet ilişkilerinde temel hak ve hürriyetlerin korunması adil bir yargılama sürecinin varlığına bağlıdır. Bu çerçevede bireyler kendilerine yöneltilen suç ithamlarına karşı ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklarda bağımsız ve tarafsız bir mahkemede kamuya açık olarak ve makul bir sürede yargılanma hakkına sahiptirler. Bireylerin bu anlamda savunma hakkını etkin biçimde kullanabilmeleri ve yargılama süreci bakımından maddi gerçeğe ulaşılabilmesi hususu, duruşma hakkı ile duruşmada hazır bulunma hakkı ilişkisini de ortaya koymaktadır. Bunun yanında İHAS md.6 hükmü değerlendirildiğinde duruşmada hazır bulunma hakkı, “savunma hakkının etkin biçimde kullanılması”, “yargılama sürecine etkili katılma hakkı” ve “duruşma sırasında tercümandan yararlanma hakkı” ile sıkı bir bağlantı içerisindedir. Bu doğrultuda çalışmada öncelikle duruşmada hazır bulunma hakkının duruşma hakkı ile olan ilişkisi açıklanacak, ardından duruşmada hazır bulunma hakkının diğer haklar ile olan ilişkisi ifade edilerek, hakkın kapsamı ve uygulama pratiği çeşitli yönlerden mahkeme içtihatları kapsamında irdelenecektir.

Hukuk Devleti, Adil Yargılanma, Duruşma, Savunma Hakkı, Feragat.

The sub-principle and rights that emerged from the European Convention on Human Rights and the judgments of the European Court of Human Rights are concrete aspects of the right to a fair trial and are also elements of the right to a fair hearing given in Article 36 of the 1982 Constitution. In this framework, individuals are entitled to a public hearing and a reasonable period of trial in an independent and impartial tribunal in the event of disputes relating to the allegations against them and civil rights and obligations. The fact that individuals can effectively exercise their right of defense in this sense and that material truth can be achieved in terms of the proceedings also reveals the relation between the right to a hearing and the right to be present at the hearing. In addition, the right to be present at the hearing when the European Human Rights Convention article 6 provision is assessed is closely related to “the effective use of the right to defense”, “the right to participate effectively in the proceedings” and “the right to have the assistance of an interpreter”. In this direction, the relationship between the right to be present at the hearing and the right to a hearing will be explained first, and then the scope of the right and the practice of the right will be examined within the scope of the court case-law.

State of Law, Fair Trial, Trial, Defence Right, Renunciation.

I. Giriş

İnsan hakları kavramının ve daha genelde öğretisinin temel amacı olan “insan” hak sahibi olan kişidir1 . Bireylerin sahip olduğu hakların bu anlamda meşruluk temellerinin dikkate alınması, her şeyden önce bu hakların devlet karşısındaki konumlarının belirlenmesi ve hangi hakların insan hakları olabileceği ile bu hakların ne şekilde etkin olarak kullanılabileceği sorularının anlaşılması bakımından önem taşımaktadır2 . Bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin erişilebilir kılınması ve korunması hukuk devleti kavramı ile ilintilidir3 . Bu çerçevede hukuk devleti kavramının varlığını güvence altına alan haklardan biri adil yargılanma hakkı olup, söz konusu hak özellikle batı hukuk sistemlerinin de ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir4 . Klasik temel hak ve hürriyetlerin gereği gibi kullanılabilmeleri hukuk devletinde, öncelikle bağımsız bir yargı organının varlığını gerektirmektedir5 . Bu bakımdan gerek birey-birey ilişkileri gerekse birey-devlet ilişkilerinde temel hak ve hürriyetlerin korunması adil bir yargılama sürecinin varlığına bağlıdır. Bu doğrultuda ulusalüstü insan hakları hukuku belgeleri içerisinde bir usul hakkı olarak adil yargılanma hakkına yer verilmiştir6 .

Özellikle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) çerçevesinde adil yargılanma hakkı önemli bir yer tutmaktadır. Adil yargılanma hakkı, hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan bir haklar ve ilkeler bütünüdür7 . Bu kapsamda hak arama özgürlüğünün en önemli öğesini oluşturan iddia ve savunma haklarını kısıtlayacak, bu hakların etkili biçimde kullanılmasını engelleyecek kurallar, hukuka aykırı olacaktır. Demokratik hukuk devleti bakımından adil yargılanma hakkı, bireylerin sahip olduğu temel hak ve hürriyetlerin ihlali durumunda bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde söz konusu ihlalin ortadan kaldırılmasına yönelik temel güvence sağlamaktadır8 . Bununla birlikte hukuk devletinde, bir kimsenin, başka bir kişinin hukuka aykırı işlem ve eylemi nedeniyle uğradığı zararı o kişiden tazmin etmesini sağlayacak hukuksal mekanizmaların oluşturulması gerekir. Bu durum, aynı zamanda Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkının da bir gereğidir9 . Türk hukuk düzeninde de adil yargılanma hakkı anayasal bir hak olarak düzenlenmiştir10 . Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı bu doğrultuda madde metnine aktarılmıştır11 .

Bununla birlikte duruşmada hazır bulunma hakkı ile ilişkili olarak duruşma yapma ödevi, bütün hukuk sistemlerinde temel bir ilke olarak ifade edilse de farklı biçimlerde düzenlenmektedir. Common Law sisteminin benimsendiği ülkelerde doğal yargıç ilkesinin bir gereği olarak kararın ilgilisinin yüzüne karşı ve katılımının sağlanması suretiyle alınması gerekir12 . Kıta Avrupası sistemine bakıldığında ise, duruşmanın şekli farklı olsa da savunma hakkı ve çelişme ilkesiyle bağlantılı olarak sözlü duruşma yapılmak suretiyle nihai kararın verildiği görülmektedir13 . Nitekim daha özelde Almanya ve İtalya14 modelleri, yargısal karar alınması sürecinde duruşmada hazır bulunma haklarına sahip olduklarını dolaylı bir biçimde düzenlemişlerdir.

Bu doğrultuda sistematik yaklaşım benimsendiğinde; duruşmada hazır bulunma hakkı, duruşma hakkı ile bağlantılı olarak ele alınabilir. Zira duruşmanın yapılmasının engellendiği durumlarda duruşmada hazır bulunma hakkından bahsedebilmek mümkün olmayacağından; mezkûr konu hakkında öncelikle duruşma hakkı ile duruşmada hazır bulunma hakkı arasındaki bağıntı ortaya konulacak ve bu çerçevede İHAM ve AYM kararları karşılaştırmalı olarak incelenecektir.

II. Duruşmada Hazır Bulunma Hakkının Kapsamı ve Duruşma Hakkı ile Olan İlişkisi

İHAS md.6/1’e göre “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir”. Bu çerçevede bireyler gerek medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklarda15 gerekse kendilerine yöneltilen suç ithamlarına karşı bağımsız ve tarafsız bir mahkemede kamuya açık olarak ve makul bir sürede yargılanma hakkına sahiptirler. Madde hükmü değerlendirildiğinde doğrudan duruşmada hazır bulunma hakkı şeklinde bir ifadeye yer verilmediği görülmekte ise de adil yargılanma hakkı kapsamında duruşmaların da ele alındığı göz önünde bulundurulduğunda dolaylı olarak söz konusu hakkın güvence altına alındığı ifade edilebilir. Nitekim konu ile ilgili önem arz eden Colozza/İtalya kararında İHAS md.6/1 kapsamında açıkça ifade edilmese de duruşmada hazır bulunma hakkının adil yargılanma hakkı kapsamında olduğu hususu vurgulanmıştır16 .

İfade edilecek olursa, duruşmada hazır bulunma hakkı kapsam olarak sadece “medeni hak ve yükümlülükler” ile sınırlandırılamaz. Bununla birlikte “medeni hak ve yükümlülüklerin” ne olduğunun da belirlenmesi gereklidir17 . İHAM bu konuda medeni hak ve yükümlülükler ifadesinin özerk bir kavram olduğunu ve sadece devletlerin iç hukukuna bakılarak yorumlanamayacağını ifade etmektedir. Nitekim İHAM’ın bu konuda vermiş olduğu König/Almanya kararına göre, öncelikle bireyin iç hukukta temel hak ve hürriyete sahip olup olmadığı incelenmiş, ardından bireyin etkilenen medeni hak ve yükümlülükleri özerk bir kavram olarak değerlendirilmiştir18 . Gerçekten söz konusu karara göre, bir devletin belirli bir faaliyetin yapılmasını kurala bağlaması, söz konusu faaliyetin kendiliğinden kamu hukuku alanında değerlendirilmesini sonuçlamaz19 . Bu bakımdan idarenin tesis etmiş olduğu faaliyetler sebebiyle de bireylerin medeni hak ve yükümlülükleri etkilenebileceği sonucuna varılabilecektir. Dolayısıyla duruşmada hazır bulunma hakkının uygulanması bakımından da bireylerin “medeni hak ve yükümlülüklerinin” etkilenmesi hususunun kavramın özerk niteliği göz önünde bulundurularak şekilde yorumlanması gerekmektedir20 .

Duruşmada hazır bulunma hakkından söz edilebilmesi için, her şeyden evvel duruşmaya muhtaç bir yargılamanın varlığı gerekir21 . Bu anlamda duruşmada hazır bulunma hakkı, duruşma hakkı ile sıkı bağlantı içerisindedir. Bununla birlikte hukuk düzeninde birey-birey veya birey-devlet arasındaki ilişkilerden doğan hukuki ihtilafların çözümü bakımından yargılama usulü açısından farklı yöntemler benimsenmektedir. Bu bakımdan duruşmada hazır bulunma hakkı özelinde öncelikle duruşmanın var olabileceği dava türleri değerlendirilmelidir. Burada duruşmanın belirli davalarda yapılmıyor oluşunun hukuka uygunluğu sorusu akla gelebilir. Ancak İHAM içtihatlarında da ifade edildiği üzere, duruşma yapılmasının gerek bulunmadığı hallerin varlığı söz konusu olabilir22 . Nitekim idari davalar bakımından duruşma yapılmaması belirli hallerde hakkın ihlali olarak yorumlanmamıştır23 . Bu bakımdan duruşmanın yapılamaması halinin de “duruşmada hazır bulunma hakkı” çerçevesinde dolaylı olarak değerlendirilmesi icap eder.

Sözleşme’nin 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “aleni yargılanma” ifadesi aynı zamanda ilk ve tek dereceli mahkeme önünde duruşma yapılmasını gerektirebilir24 . Özellikle bir mahkemenin maddi konuları ele almak suretiyle karar vermesi gerektiği hallerde duruşmanın yapılması gerekmektedir. Bu sayede bireylerin katılımı olmaksızın kanun denetiminden uzak bir yargılama faaliyetinden korunmuş olunur25 . İHAM’ın yerleşik içtihadına göre, duruşma yapılmamasını haklı gösteren istisnai haller olmadığı takdirde ilk ve tek derece mahkemesindeki yargılamalarda İHAS’ın 6. maddesinin 1. paragrafına uygun olarak açık duruşma hakkı, duruşma isteme hakkını da beraberinde getirir26 . Bu hususla ilgili olarak İHAM’ın vermiş olduğu Bilen ve Çoruk/Türkiye kararına göre, bildiri dağıtılması nedeniyle derneğin kapatılmasına ilişkin olarak başvuranlar, yargılamanın hiçbir aşamasında, yerel mahkemeler huzurunda duruşma yapılması hakkından yararlanamadıklarını ifade etmişlerdir. Gerek ceza kararnamesi ile karar veren Sulh Ceza Mahkemesi gerekse itiraz hakkında karar veren Asliye Ceza Mahkemesi, herhangi bir duruşma yapmamıştır. Bu nedenle, başvuranlar hiçbir zaman, davaları hakkında karar vermeye yetkili hâkimlerin huzuruna bizzat çıkma imkânına sahip olamamışlardır27 . İHAM, bu kapsamda başvuranların davasının, kendisine başvurulan mahkemeler tarafından kamuya açık olarak görülmemesi nedeniyle Sözleşme'nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği kanısına varmaktadır28 .

İHAM’ın vermiş olduğu Özata/Türkiye kararında ise başvuran, kendisine, kanuna aykırı gözaltındaki tutukluluğu sürecinde çekmek zorunda kaldığı eziyeti, yargı makamlarına ifade etme fırsatının verilmiş olması gerektiğini iddia etmiştir. Buna ek olarak, Adli Tıp Kurumu’nun raporunda yer alan tespitler gerekçesiyle talebi reddedildiği için, bu raporu hazırlayan doktorlara sorular yöneltebilmesi gerektiğini ileri sürmüştür29 . Bununla birlikte kararda ifade edildiği üzere, duruşmayı uygulamamayı haklı çıkaran istisnai durumlar olmadığı sürece, ilk ve tek derece mahkemesinin huzurundaki işlemlerde, md.6/1 anlamında “açık duruşma” hakkı, beraberinde, “sözlü duruşma” isteme hakkını getirir. Söz konusu davada İHAM, başvuranın talebinin, Antalya Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ve daha sonra temyiz üzerine Yargıtay tarafından üç kere incelendiğini gözlemiş ve fakat başvurana, hiçbir aşamada, yerel mahkemeler huzurunda sözlü duruşma fırsatı sağlanmadığını tespit etmiştir. İHAM bu davada sözlü duruşmayı uygulamamayı haklı çıkarabilecek istisnai durumlar olmadığını değerlendirerek İHAS md.6/1 hükmünün ihlal edildiğini ifade etmiştir30 . Bu kapsamda İHAM kararlarında duruşmada hazır bulunma hakkının etkin biçimde sağlanmasından bahsedebilmek için; öncelikle duruşma hakkının bulunması gereği ifade edilmiştir. Yine Apaydın/Türkiye kararına göre başvuranlar, duruşma yapılmadığını, Ağır Ceza Mahkemesindeki süreçte bilirkişi raporunun kendilerine iletilmediğini ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın tebliğnamesinin kendilerine tebliğ edilmemesinin çekişmeli dava ve silahların eşitliği ilkelerine aykırı bulunduğunu öne sürmektedir31 . İHAM, özellikle başvuranların Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda tutuklamanın yol açtığı manevi zararı sözlü olarak dile getirme imkânları olması ve başvuranlara şahsi durumlarını iç hukuktaki mahkemelerde ve kamu kontrolünde dile getirmelerine izin verilmesinin gerektiği görüşündedir:

Başvuranların yaşadıkları deneyimin kişisel niteliği ve kendilerine verilecek uygun tazminat düzeyinin belirlenmesi mahkeme karşısına çıkarılmalarını gerekli kılmaktadır. Davanın konusunun sadece dava dosyasına dayalı olarak tatmin edici şekilde çözümlenebilecek teknik nitelikli olduğu söylenemez. Tam tersine, AİHM başvuranlara şahsi durumlarını iç hukuktaki mahkemelerde ve kamu kontrolünde dile getirmelerine izin verilmesinin, adaletin iyi tecelli etmesine ve Devletin sorumluluğunun en iyi şekilde yerine getirilmesine daha iyi hizmet edeceğini düşünmektedir. AİHM’e göre bu unsur, Hükümetçe 466 sayılı Kanun’da yer aldığı öne sürülen ivedilik ve etkililik unsurlarından daha önemlidir32 ”.

Belirtmek gerekir ki, İHAM’ın vermiş olduğu Özata/Türkiye kararında da vurgulandığı üzere, duruşma yapılması gerekmekte iken; duruşmanın yapılmaması “duruşmaya katılma hakkının” ihlali manasına gelecektir33 . Anayasa Mahkemesi de duruşmada hazır bulunma hakkını irdelerken İHAM’a koşut biçimde duruşma hakkı ile bağlantı kurmak suretiyle karar vermektedir. Nitekim AYM’nin vermiş olduğu Ali Gürbüz Kararı’nda bu husus vurgulanmıştır34 . AYM kararına konu olayda kovuşturmanın ertelenmesi kararının verildiği son celsede duruşma yapılmamış ve karar aleni olarak verilmemiştir. Başvurucu, ilk derece mahkemesi tarafından kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin olarak verilen son kararın duruşma yapılmadan dosya üzerinde verilmesi nedeniyle aleni yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür35 . Somut olayda çözümlenmesi gereken mesele, kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararın duruşma yapılmadan dosya üzerinde verilmesinin başvurucunun “duruşmada hazır bulunma hakkı”na müdahale oluşturup oluşturmadığı ve bir bütün olarak yargılamanın adilliğini etkileyip etkilemediğinin tespitidir36 . AYM, burada yargılamanın bütünü bakımından bir değişikliğin söz konusu olup olmadığı değerlendirmesini yapmak suretiyle somut olayda “yargılamanın sonucunda bir değişiklik olmayacağının açıkça belli olduğu” bir durumun varlığından söz edilemeyeceğini ifade etmiş ve duruşmada hazır bulunma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir37 . Başka bir karara konu olayda, şiir kitaplarını yayınlaması nedeniyle toplam 11 yıla yakın bir süre yargılanmış ve bu süre içerisinde defalarca mahkeme huzurunda savunma yapma fırsatı bulmuş olan başvurucu bakımından kovuşturmanın ertelenmesi kararı ile ilgili incelemenin duruşma açılmadan ve başvurucu duruşmaya çağrılmadan yapılmış olmasının bir bütün olarak yargılamanın adilliğini etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır38 . Yine bir diğer kararında ise AYM, kovuşturmanın ertelenmesi kararı uyuşmazlığın esasını çözmeyen ve başvurucunun iddiasının tersine bireyin suç işleyip işlemediğiyle ilişkili olmayan, kanunda öngörülen sürenin dolmasını müteakip açılan kamu davasının düşmesi sonucunu doğuran, usule ilişkin bir karar olduğu vurgulanmıştır39 . Bununla birlikte böyle bir incelemenin duruşma açılmadan ve başvurucu duruşmaya çağrılmadan yapılmış olmasının bir bütün olarak yargılamanın adilliğini etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır40 . Bu bağlamda “duruşmada hazır bulunma hakkı” bakımından Anayasa Mahkemesi’nin yargılamanın bütünü yönünden adilliği etkileyen bir durumun mevcut olup olmadığı değerlendirilmesi yapıldığı ifade edilebilir. Bunun yanında Anayasa Mahkemesi, söz konusu kararlarında duruşmada hazır bulunamama olgusuna yönelik olarak başvurucuların delil gösterip göstermediğini de göz önünde bulundurmaktadır41 .

Belirtmek gerekirse, İHAS md.6’da ifade edilen adil yargılanma hakkına koşut biçimde “duruşmada hazır bulunma hakkı” mutlak bir hak değildir42 . Dolayısıyla söz konusu hakkın kanunda öngörülen sınırlama sebepleri ile sınırlanması söz konusu olabilecektir. Bu bağlamda duruşmada hazır bulunma hakkının öncel koşulu olan “mahkeme önünde bir duruşmanın varlığı”, her durumda söz konusu olmayabilir. Nitekim İHAM’ın vermiş olduğu bazı kararlarda bu hususa vurgu yapılmıştır. Bu haller genel olarak duruşmadan vareste tutulma, disiplinsiz davranışlar ve duruşma düzeninin kasten bozulması vs. olarak ifade edilebilir. Colozza/İtalya davasında da belirtildiği üzere, duruşmada hazır bulunma hakkı adil muhakeme hakkının bir parçası olsa da bu durumun istisnaları da bulunmaktadır43 . Örneğin duruşma tarihinin tebliğ edilmesi hususunda her türlü özen gösterilip başarılı olunmaması durumunda yargılamaya devam olunabilecektir. Böyle bir durumda, sanığın yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkan imkânsızlığın ceza davasının yürütülmesini felce uğratma riski oluşmaktadır. Bundan dolayı delillerin yok olması, soruşturmanın zamanaşımına uğraması ve adaletin sağlanamaması tehlikesi ortaya çıkabilecektir44 .

Bu bakımdan duruşmada hazır bulunma hakkının istisnalarının var olabileceği kabul edilmekle beraber bu durumun ortaya çıkaracağı sakıncaların varlığına da (soruşturmanın zamanaşımına uğraması, delillerin yok olması, adaletin sağlanamaması) işaret edilmektedir. Söz konusu istisnaların yargılamanın adilliğine etki etmediği durumlarda duruşmanın yapılmamış olmasına hukuka aykırılık sonucu bağlanmayabilir. AYM’ye göre, “Bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesinin görevi, muhakemenin yöntemi de dâhil yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını saptamaktır. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı uyuşmazlığın esasını çözmeyen ve başvurucunun iddiasının tersine bireyin suç işleyip işlemediğiyle ilişkili olmayan, Kanun’da öngörülen sürenin dolmasını müteakip açılan kamu davasının düşmesi sonucunu doğuran, usule ilişkin bir karardır. Böyle bir incelemenin duruşma açılmadan ve başvurucu duruşmaya çağrılmadan yapılmış olmasının bir bütün olarak yargılamanın adilliğini etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır45 ”.