Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

TBK’nın 55/I. Maddesi Çerçevesinde Ölüm Hâlinde Uğranılan Zararların ve Bedensel Zararların Belirlenmesi

Determination of Damages in Death and Physical Injuries Within the Frame of TCO Art. 55/I

Mustafa ÜNLÜTEPE

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.55/I hükmü, ölüm hâlinde uğranılan zararlar ile bedensel zararların belirlenmesine ilişkin temel esası öngörür. Düzenlemede insan zararı ve bu zararların eşya zararından ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulması fikri esas alınmış ve söz konusu zararların tam tazmin ilkesine göre giderilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Ancak hükme çok sayıda eleştiri de yöneltilmiştir. Hüküm kapsamında, destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, TBK ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre belirleneceği, zarardan sorumlu olan kişilere rücu edilemeyen ödemelerin zarardan indirilemeyeceği, hesaplanan tazminatın miktar esas alınarak artırım ve indirime tabi tutulamayacağı öngörülmüştür. Çalışmanın amacı, hükme ilişkin esasların ortaya konulmasıdır.

Haksız Fiil Sorumluluğu, Zarar, Zararın Belirlenmesi, Tazminatın Takdiri, Destek Zararı, Bedensel Zarar, Hakkaniyet, Tazminatın İndirilmesi.

Article 55/I of Turkish Code of Obligations (TCO) No. 6098 issues to determine of damages in death and physical injuries. The regulation is based on the idea of human damage and separate consideration between property damage and human damage. The aim of regulation is providing the compensation of human damage according to full compensation principle. However numerous criticism is asserted about the regulation too. Within the scope of regulation, it’s envisaged that the damages of support and personal injury are determined according to TCO and liability law principles; the payments which can’t be retracted to the liable persons can’t be deducted from damages and the amount calculated can’t be increased or decreased based on the amount of compensation. The aim of this study is to present the fundamentals of this regulation.

Tort Liability, Damage, Determination of Damage, Appraisal of Compensation, Damages in Death, Physical Injuries, Equity, Mitigation of Compensation.

Giriş

Zarar, genel olarak, bir eksilmeyi veya kaybı ifade eder1 ve haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için ilk şartı oluşturur; diğer şartlar -nedensellik bağı, hukuka aykırılık ve kusur- daha sonra değerlendirilir2 . Zararın gerçekleşmemesi, haksız fiilin ve böylece sorumluluğun doğumuna engel olur3 . Bir kişinin malvarlığında hukuka aykırı bir fiile dayalı olarak isteği dışında meydana gelen eksilme zararı oluşturur4 . Bu bakımdan, eksilmenin kişinin iradesi ve isteği dışında gerçekleşmesi gerekir5 . Tazminatın hesaplanması için, öncelikle zararın belirlenmesi gerekir6 . Zararın belirlenmesi, tazminat talebinin üst sınırının tespit edilmesine hizmet eder7 . Nedensellik bağı içerisinde ortaya çıkan zararlar, bunların tahmin edilmemesi veya edilememesi ya da istenilmemesi hâlinde de sorumluluğa kaynaklık eder8 .

Zararın, maddî ve manevî zarar şeklinde ortaya çıkması mümkündür9 . Söz konusu ayrım, dar ve geniş anlamı ile zararın tasnifi bakımından da esas teşkil eder. Buna göre, dar anlamda zarar, maddî zararı; geniş anlamda zarar ise maddî ve manevî zararı kapsamına alır10 . 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.49 uyarınca zarar, esas olarak malvarlığı zararıdır11 . Maddî zarar, bir kimsenin iradesi dışında, malvarlığında meydana gelen parayla ölçülebilen azalmadır12 . Malvarlığının aktifinin azalması ve pasifinin çoğalması (fiili zarar) yanında, yoksun kalınan kâr da bu kapsamda yer alır13 . Fark (menfaat) teorisi uyarınca maddî zarar, zarar görenin malvarlığının mevcut hâli ile zarar verici olay meydana gelmemiş olsaydı göstereceği durum arasındaki farktan oluşur14 . Manevî zarar ise kişilik hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkar15 . Manevî zararın hukuki niteliğine ilişkin savunulmakta olan objektif görüş16 uyarınca, bir kimsenin iradesi dışında, kişilik değerlerinde ortaya çıkan eksilme manevî zarar olarak nitelendirilir. Böylece manevî tazminat17 da kişilik değerinde oluşan eksilmenin giderilmesidir18 .

Zarara ilişkin ayrımlardan bir diğeri ise eşyaya ilişkin zarar ve şahısvarlığına ilişkin zarardır19 . Söz konusu ayrım, haksız fiilin ihlal ettiği değere göre yapılır20 ve ayrımın dayanak noktası, hukuka aykırılık21 kavramı içerisinde yer alır22 . Şahısvarlığına ilişkin zararlar vücut bütünlüğünün ihlali ve ölüm nedeniyle uğranılan zararlardır23 . Şahısvarlığına yönelen saldırılar, manevî zarar yanında maddî zarara da kaynaklık edebilir24 . Nitekim TBK m.53 ve m.54 hükümleri ile vücut bütünlüğünün ihlaline dayalı olarak ortaya çıkan maddî zarar kalemleri, ölüm ve bedensel zarar ayrımından hareketle sınırlı sayıda olmamak üzere belirlenmiştir. TBK m.53 ile, ölüm hâlinde uğranılan zarar; cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar olarak tayin edilmiştir. TBK m.54'te de bedensel zararlar; tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar olmak üzere öngörülmüştür25 .

TBK’nın 55’inci maddesi, Adalet Komisyonu'nca kabul edilen düzenlemeyi oluşturmaktadır. Söz konusu düzenleme, 818 sayılı Borçlar Kanunu (eBK)'de, TBK’nın haksız fiiller alanındaki yeniliklerinin temel kaynağını oluşturan "Sorumluluk Hukukunun Yeniden Revizyonu ve Birleştirilmesine İlişkin Federal Kanun Ön Tasarısı"nda [Haftpflichtgesetzs-Vorentwurf eines Bundesgesetzes über Revision und Vereinheitlichung des Haftpflichtrechts (VE-OR)] ve Hükümet tarafından teklif edilmiş bulunan Tasarı metninde yer almamaktadır.

Hükümle, vücut bütünlüğünün ihlalinden (ölüm ve bedensel zararlar) kaynaklanan maddî zararlarından belirlenmesine ilişkin esaslar tayin edilmiştir26 . Yargıtay vermiş olduğu çeşitli kararlarında, insan zararlarına ilişkin hesaplamaların teknik nitelik taşıdığı ve hâkim tarafından yapılmasının olanaklı olmadığını ve buna ilişkin uzman bilirkişiden rapor alınması gerektiğini vurgulamaktadır27 . TBK m.55 hükmü, emredici nitelikte olup; uyuşmazlık konusu olayın gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın uygulama alanı bulur28 . Söz konusu düzenlemede; "Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.

Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır29." hükmüne yer verilmiştir30 .

Hükmü kaleme alan Adalet Komisyonu Başkanı İYİMAYA, insan zararları ile eşya zararları ayrımının uygulamada gözetilmediğini; zararın merkeze alınarak değerlendirme ve takdir hatalarına sebebiyet verildiğini; ancak insan zararlarının yaşam ve vücut bütünlüğünün korunmasına ilişkin temel insan hakkına dayandığını; insan zararının ise insan hakkı değerinin ekonomik karşılığı olduğunu; insan zararı bakımından insanlar arasında eşitliğin hâkim olması ve standarda bağlanması gerektiğini ifade etmektedir31 . Aşağıda belirtildiği üzere, hükme ilişkin olarak çeşitli eleştirilerin ileri sürüldüğü de görülmektedir32 .

İncelememiz ile TBK m.55/1 hükmünün uygulanmasına ilişkin esasların belirlenmesine çalışılmıştır.

I. Zararın TBK Hükümleri ve Sorumluluk Hukuku İlkelerine Göre Belirlenmesi

TBK m.50/1 hükmüne dayalı olarak zarar gören, zararını ispat etmekle yükümlüdür33 . Uğranılan zararın miktarının tam olarak ispat edilememesi hâlinde, hâkim olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak tayin eder (TBK m.50/2). Hüküm uyarınca, tazminat talebinde bulunan, haksız fiile dayalı olarak uğradığı zararın varlığını ve zararın miktarını ispat yükü altındadır. Ancak zararın miktarının ispat edilmesinin zarar görenden beklenilemediği hâllerde, hâkim takdir yetkisine dayalı olarak zarar miktarını belirler34 . Özellikle destek zararı ve işgöremezlik zararı bakımından, yaşam süresi, destek süresi, elde edilen ücret ya da işgöremezlik oranı gibi çeşitli değişkenlere dayalı olarak zarar miktarı hesaplanır-35 . Bu bakımdan, zararın kesin olarak ispat edilmesi mümkün olmaz. Nitekim tazminat miktarının hesaplanması için de öncelikle zararın belirlenmesi gerekir36 .

TBK m.55/1-c. 1 hükmünde37 , TBK m.53 ve m.54 ile tayin edilen ölüm nedeniyle uğranılan zararların ve bedensel zararların, TBK hükümleri ile sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağı öngörülmüştür38 .

Sorumluluk, en genel anlamıyla, bir kişinin uğramış olduğu zararı, bir başka kişinin, tazmin etme yükümlülüğüdür39 . Buna göre, bir kişinin uğramış olduğu zararın, bir başkası üzerine aktarılabilmesi durumunda, bu kişi, tazmin yükümlüsü olarak ifade edilir40 . Bir kişinin uğramış olduğu zarara, kendisinin katlanmasının gerekip gerekmediği ve bu şekilde, zararın bir başkasına (sorumluya) aktarılıp aktarılmayacağı da sorumluluk hukukunun temel sorununu teşkil eder41 . Hukuki sorumluluk, -ile sorumluluk42 anlamı yanında; tazminat ödeme yükümlülüğünü43 ifade eden, -den sorumluluk anlamında kullanılır44 . Geniş anlamıyla sorumluluk (tazminat) hukuku, sözleşmesel sorumluluk (TBK m.112 vd.) ve sözleşme dışı sorumluluk (haksız fiil sorumluluğu-TBK m.49 vd.) olmak üzere ikiye ayrılır45 . Esas ve dar anlamıyla sorumluluk hukuku, haksız fiili; diğer bir ifade ile bir kişinin sözleşme dışı olaylardan46 doğmuş bulunan zararının, hangi şartlar altında, bir başkası tarafından tazmin edilmesi gerektiğini düzenleyen kurallar bütününü ifade eder47 . Böylece sözleşme dışı sorumluluk ile zarar gören ile zarar veren arasında önceden mevcut bir ilişkiye dayalı olmaksızın sebep olunan zararların üstlenilmesi yükümlülüğü anlaşılır48 .

Haksız fiil sorumluluğunun, temel olarak, "zararın giderilmesi" ve "zararı önleme" olmak üzere iki temel amaca hizmet ettiği benimsenir49 . Sorumluluk hukukunun, cezalandırıcı fonksiyonu yoktur50 . Bir zararın doğumuna sebebiyet veren kişinin, zararı tazmin etmekle yükümlü kılınmasının amacı; diğer bir ifadeyle, haksız fiil sorumluluğunun öncelikli amacı, çoğunlukla kabul edildiği üzere, zarar görenlerin korunması ve zarar görene, sorumluya karşı, uğradığı "zararın giderilmesi"ni talep etmek imkânı tanınmasıdır51 . Bu sayede, zarar gören lehine alacak hakkı tanınmak suretiyle sorumlunun, zarar görenin uğramış olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü tutulması sağlanır. Haksız fiilin olumsuz neticeleri ortadan kaldırılarak, zarar, zarar görenden bir başkasına (sorumluya) aktarılır52 . Böylelikle, zarar gören esas alınarak, onun, zarar veren davranış öncesindeki durumuna döndürülmesi hedeflenir. Bu çerçevede, tazminat tutarı, zararın kapsamına göre belirlenir ve zarardan fazla tazminata hükmedilmesi olanaklı değildir53 . Zararın giderilmesini, sorumluluk hukukunun esas amacı olarak kabul eden yukarıda belirtilen görüş uyarınca, "zararın önlenmesi" amacı, sorumluluk hukukun ikincil nitelikteki amacıdır ve zararın giderilmesi amacını tamamlar; zarar tehlikesinin önlenememiş ve zararın gerçekleşmiş olması durumunda, zararın giderilmesi işlevi etkili hâle gelir54 . Doktrinde kabul edilen yeni görüş55 ise, sorumluluk hukukunun esas amacının, zararın önlenmesi olduğunu vurgulamakta ve zararın giderilmesi amacının, bu amacın gerisinde kaldığını benimsemektedir56 . Bu bakımdan, sorumluluk hukuku, öncelikle üçüncü kişilerin, bir zarara uğramasının önlenmesi ödevini üstlenir57 . Sorumluluktan kurtulma sebeplerinin kanuna konuluş nedeni ile güdülen amaç da, sorumlu olan kişiyi sorumluluktan kurtarmaktan çok, kişilerin davranışlarında daha çok özen göstermelerini sağlamaya yöneliktir. Yargıtay da vermiş olduğu kararlarında58 , adam çalıştıranın sorumluluğu bakımından sorumluluktan kurtulma imkânı tanıyan sebeplerin kanuna konuluş amacının, zararın ortaya çıkması riskinin azaltılması olduğunu ifade etmiştir.

Haksız fiil sorumluluğunun söz konusu amaçları ışığında, tam tazmin ve tazminatın zarardan fazla olamayacağı ile hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı sorumluluk hukukuna egemen olan temel ilkeleri oluşturur ve söz konusu ilkeler, TBK m.55/1-c. 1 uyarınca hesabın yapılmasında göz önünde bulundurulur.

Türk Medenî Kanunu (TMK) m.2'ye dayalı "hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" şeklindeki ilke, TBK m.52/1 hükmünde düzenleme altına alınmış: Zarar görenin, zararın doğmasında ve zararın artmasında etkili olması hâlinde hâkime tazminatı indirme veya tamamen kaldırmak konusunda yetki verilerek ifade edilmiştir59 . Bu şekilde zarar görenin kusuru60 , zarara birlikte sebep olunması ya da alması gerekli tedbirleri almaması ya da kaçınması gereken bir hareketten kaçınmaması suretiyle zararın artmasının engellenmesi yükümlülüğünün ihlal edilmesi halinde karşımıza çıkar61 . Zarar görenin kusurlu davranışıyla zararın ortaya çıkması veya zararın artması arasında nedensellik bağının varlığı gereklidir62 . Dolayısıyla kendi yararını korumak için gerekli hareket tarzını göstermeyen kişi, bu hareket tarzının zararın meydana gelmesinde ya da artmasında etkili olduğu ölçüde, zararı kendi üzerine alır63 . Nitekim gerekli özeni göstermeyen kişinin, sorumludan tam tazminat talep etmesi o kişinin kendi kusurundan yararlanması olarak görülür ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz64 .

Zarar veren, kural olarak, zarar görenin uğradığı tüm zararı gidermelidir65 . Söz konusu ilkeye, "tam tazmin ilkesi" adı verilir66 . Söz konusu ilkenin kesin olarak uygulanması haksız sonuçların ortaya çıkmasına kaynaklık edebilir. Bu sebeple TBK m.51 ve m.52 hükümleri belirlemede etki gösterir ve zarar görenin rızası, zararın doğmasında ya da artmasında etki gösteren davranışta bulunması ve somut olayın gösterdiği özellikler çerçevesinde hâkimin göz önünden bulunduracağı diğer sebeplerin varlığı hâlinde tazminattan indirim yapılması yoluna gidilir67 . Nitekim esas olarak zararın tamamının tazmin edilmesi gerektiğinden, tazminattan indirim yapılabilmesi, ancak indirim sebebi oluşturan belirli hâllerin varlığı hâlinde mümkündür68 .

"Tazminatın zarardan fazla olamayacağı ilkesi" ise zararın, tazminatın üst sınırını teşkil etmesini ifade eder69 . Bu bakımdan, tazminat miktarı ortaya çıkan zarardan daha fazla olmaz (zenginleşme yasağı). Tazminat miktarının belirlenmesinde, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunlu olup70 ; zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında gerçekten ne miktarda bir azalmaya sebep olmuş ise zarar verenin tazminat borcu da o miktarda olmalıdır71 .

TBK m.55/1 düzenlemesinde, evvelce doktrinde ve uygulamada kabul gören esaslar çerçevesinde, özellikle zarar ve tazminattan yapılacak olan indirimler bakımından sınırlayıcı düzenlemeler öngörülmüş olduğu da göz önünde bulundurularak, sorumluluk hukukunun zararın giderilmesine ilişkin amacının temel teşkil ettiği neticesine ulaşılması72 ve sorumluluk hukuku ilkeleri yönüyle de hükmün hareket noktasının, tam tazmin ilkesinin uygulanmasının sağlanması olarak belirlenmesi mümkündür.

II. Rücu Edilemeyen Sosyal Güvenlik Ödemeleri ile İfa Amacı Taşımayan Ödemelerin Zarardan İndirilememesi

Haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan ölüm ya da bedelsel zarar nedeniyle zarar görenin bazı menfaatleri elde etmesi söz konusu olabilir. Sorumluluk hukuku ile zarar veren olay sebebiyle, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesi amaçlanır. Ancak söz konusu olay, bazı ekonomik yararların elde edilmesine sebep olmuşsa, bunların zarardan indirilmesi (denkleştirme) gerekir73 . Nitekim zarar görenin malvarlığının zenginleşmesi, tazminatın amacı değildir74 ; malvarlığında ortaya çıkan eksilmenin giderilmesi sağlanır75 . Bu bakımdan, net zararın hesap edilmesi, elde edilen yararların indirilmesi ile mümkün olur. Ekonomik yararların indirilmesi zararın belirlenmesi aşaması ile ilgilidir ve böylece malvarlığının arz ettiği durum ile haksız fiil ika edilmemiş olsa idi arz edeceği durum arasındaki fark tespit edilmiş olur. Hâkim, denkleştirmeyi gerektiren bir ekonomik yararın mevcut olduğunu kendiliğinden göz önünde tutar; davalının denkleştirmeyi ileri sürmesi, itiraz teşkil eder76 . Denkleştirmeye tabi yararın mevcut olduğunu ve miktarını ispat yükü, tazminat yükümlüsü üzerindedir77 .

Denkleştirmenin söz konusu olabilmesi için, tazmini gereken bir zararın bulunması, hukuka aykırı fiil nedeniyle aynı zamanda ekonomik yararın elde edilmiş olması78 , hukuka aykırı fiil ile yarar arasında denkleştirmeyi gerektirecek olan nedensellik bağının bulunması ve denkleştirmeye engel bir durumun olmaması aranır79 . Denkleştirme, zararın belirlenmesine ilişkin olmakla, rücu edilebilen ödemeler bakımından indirim, tazminat tutarından değil; zarardan yapılır80 .

TBK m.55/1-c. 2 hükmünde, kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacı taşımayan ödemelerin, destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların belirlenmesinde gözetilemeyeceği ve zarardan veya tazminattan indirilemeyeceği öngörülmüştür. Bu bakımdan, söz konusu hüküm ile zarar miktarının belirlenmesinde sosyal güvenlik ödemelerinin rücu edilebilir olup olmadığı esas alınmıştır. Rücu edilemeyen ödemeler ile zararın tazminine ilişkin ifa amacı taşımayan ödemelere dayalı olarak ekonomik yarar elde edilse de bunların denkleştirmeye tabi olmadıkları belirlenmiştir81 .