Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu (TCK m.154)

Rechtswidriger Eingriff in fremde Rechte (tStGB Art.154)

Soner DEMİRTAŞ

Mülkiyet ve zilyetlik çeşitli kanunlarla koruma altına alınmıştır. Mülkiyet ve zilyetliği korumak amacıyla Türk Ceza Kanunu’nda mala zarar verme, hırsızlık, yağma ve dolandırıcılık suçlarının yanında hakkı olmayan yere tecavüz suçu da düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 154. maddesinde düzenlenen hakkı olmayan yere tecavüz suçu ile de taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet hakkı ve zilyetliğin korunması amaçlanmaktadır. 154. maddenin birinci fıkrasında gerçek kişilere ait taşınmazlar veya eklentileri suçun konusunu oluştururken, ikinci fıkranın konusunu köy tüzel kişiliğine ait veya köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş taşınmazlar oluşturur. Maddenin üçüncü fıkrasında ise gerçek veya tüzel kişilere ait sular üzerindeki mülkiyet hakkı korunmaktadır. Bu makalede hakkı olmayan yere tecavüz suçunun unsurları incelenecek ve tartışmalı olan hususlara ilişkin açıklamalar yapılacaktır.

Taşınmaz, Eklenti, Mülkiyet, Zilyetlik, Köy tüzel kişiliği, Sınır İşaretleri, Suyun Mecrası.

Eigentum und Besitz werden im türksichen Recht durch verschiedene Gesetze geschützt. Um die Rechtsgüter ‘Eigentum und Besitz’ zu schützen, wird im türkischen Strafgesetzbuch neben die Straftaten ‘Diebstahl, Sachbeschädigung, Raub und Betrug’ ‘die Eigentumsstörung über İmmobilie ohne Rechtsgrund’ im Art. 154 geregelt. Mit diesem Artikel wird bezweckt, das Recht ‘Eigentum und Besitz’ über İmmobilien zu schützen. Gegenstand der Besitzstörung im Sinne des Art. 154 Abs. 1 sind İmmobilien oder ihrem Zubehör. Taugliches Objekt des Art. 154 Abs. 2 sind die dem Dorf als juristischer Person gehörende İmmobilien oder die İmmobilien, die zur gemeinsamen Nutzung dem Dorfbewohner überlassen wurde. Im Abs. 3 des Art. 154 wird das Eigentum über Wasser geschützt. In disem Aufsatz wird die Tatbestände des Art. 154 ausführlich untersuht und dargestellt.

Immobilie, Zubehör, Eigentum Besitz, Dorf als juristische Person, Grenzbezeichnung, Lauf des Gewässers.

A. Genel Olarak

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu Türk Ceza Kanunu’nun 154. maddesinde malvarlığına karşı işlenen suçlar bölümünde altında düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile birlikte taşınmazlar üzerindeki mülkiyet ve zilyetliğin haksız saldırılara karşı korunması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda maddenin birinci fıkrasında birinci fıkrasında gerçek kişilere ait taşınmazlar veya eklentilerine yapılmış olan tecavüzler cezalandırılırken, ikinci fıkrada köy tüzel kişiliğine ait veya köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş taşınmazlara yönelik tecavüzler cezalandırılmaktadır. Maddenin üçüncü fıkrasında ise gerçek veya tüzel kişilere ait sular üzerindeki mülkiyet hakkını ihlal eden hareketler yaptırım altına alınmıştır.

5237 sayılı TCK ile birlikte 765 sayılı mülga TCK’nın 513, 514 ve 515. maddelerinde düzenlenen hakkı olmayan yerlere tecavüz suçu çeşitli değişikliklere uğramıştır. 5237 sayılı Kanun’un 154. maddesinin birinci fıkrasındaki suç seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiş olup üç farklı hareket suç teşkil edecektir. Bu hareketler, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal etme, taşınmazın sınırlarını değiştirme veya bozma ile hak sahibinin taşınmazdan yararlanmasına engel olmadır. 765 sayılı TCK m. 513/1’deki düzenlemenin karşılığı olan bu düzenleme farklı unsurlar içermektedir. 765 sayılı TCK’da emlak veya arazinin hudutlarının değiştirilmesi ve bozulması suç olarak düzenlenmiş iken, yeni düzenleme ile birlikte ‘emlak veya arazi’ kavramları yerine ‘taşınmaz mal ve eklentileri’ kavramları kullanılmış ve hudutların değiştirilmesi ve bozulmasının yanı sıra kısmen veya tamamen işgal ve taşınmazdan yararlanılmasına engel olmak da suçun işlenebileceği hareketler olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK m. 515’te kişinin emlak veya arazisinden istifadesine engel olma suçu bakımından cebir ve şiddet kullanılması suçun unsuru olarak düzenlenmişken yeni TCK m. 154/1’de cebir veya tehdit kullanılması suçun unsuru ve hatta nitelikli hali olarak dahi düzenlenmemiştir. Suçun işlenmesinden önce, sonra ya da suçun işlendiği sırada cebir veya tehdit kullanılırsa içtima kuralları çerçevesinde değerlendirme yapmak gerekecektir.

765 sayılı TCK’nın 513/2. maddesinde düzenlenen köy tüzel kişiliğine ait veya köylünün ortak yararlanmasına bırakılmış yerlere tecavüz suçu bakımından TCK’nın 154/2. maddesi herhangi değişiklik içermemektedir. Bunun yanında TCK m. 154/3’te düzenlenen suların mecrasını değiştirme suçu bakımından 765 sayılı TCK m. 513/3’te hakkı olmayan bir menfaat elde etme amacı da suçun manevi unsuru olarak düzenlendiği halde,1 bu hususa yeni TCK’da yer verilmemiştir.

Taşınmaz mal zilyetliğine yönelik tecavüzlerin önlenmesine ilişkin Türk Ceza Kanunu’nun 154. maddesinin yanında diğer bazı kanunlarla da zilyetliğin korunmasına yönelik düzenlemeler mevcuttur. Bu konuda 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun burada zikredilmelidir. Her ne kadar bu kanun ile öncelikle zilyedliğin idari yoldan korunması amaçlansa da kanunun 15. maddesinde suç düzenlemesi mevcuttur. Bu iki kanun arasındaki ilişkiye çalışmanın ilerleyen kısımlarından değinilecektir.

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu açısından özellik arz eden bir diğer hukuki uyuşmazlığın niteliğinin belirlenmesidir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık hukuki nitelikte bir uyuşmazlık ise, bu durumda yapılmış olan hareketler hakkı olmayan yere tecavüz suçunu ve ceza davasının konusunu oluşturmayacaktır. Uyuşmazlığın niteliğinin belirlenmesinde taraflar arasındaki ilişki göz önünde bulundurulmalı ve buna göre bir sonuca varılmalıdır.

Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen hakkı olmayan yere tecavüz suçuna benzer suç tipleri karşılaştırmalı hukukta da yer almaktadır. Bu bağlamda Alman Ceza Kanunu m. 274’te düzenlenen ‘belgelerin gizlenmesi; sınır işaretlerinin değiştirilmesi’ suçunda Türk Ceza Kanunu’ndaki düzenlemeye benzer bir hüküm bulunmaktadır. Ancak Alman Ceza Kanunu’ndaki düzenlemenin konusunu yalnızca sınır işaretleri oluşturmaktadır. Bundan dolayı her iki madde kıyaslandığında Alman Ceza Kanunu’ndaki düzenlemenin TCK m. 154/1’de yer alan suçun işleniş şekillerinden sınırları değiştirme veya bozma eylemine benzer bir düzenleme olduğu söylenebilir.2

TCK m. 154’de düzenlenen suçun konusunu genel itibariyle gerçek kişilere ait taşınmazlar oluşturmaktadır. (Bunun yanında köy tüzel kişiliğine ait veya köylünün ortak kullanımına terk edilmiş bazı taşınmazlar ile gerçek veya tüzel kişilere ait sular da suçun konusunu oluşturur.) Söz konusu taşınmazlar üzerinde hak sahipliği mülkiyet hakkından kaynaklanabileceği gibi zilyetlikten de kaynaklanabilir.3 Bu suç ile her şeyden önce taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı korunmaktadır. Bunun yanında ayrıca bu taşınmazlar üzerinde zilyetliği bulunan kişilerin zilyetliği de korunmaktadır. Suçun mağduru bahsinde değinileceği üzere suçun mağduru taşınmazın maliki olabileceği gibi zilyeti de olabilir. Bundan dolayı taşınmazın maliki olmayan ancak, kişinin zilyetliğinde bulunan mallara da tecavüz niteliğindeki hareketler gerçekleşirse bu durumda zilyetlik de korunmaktadır. TCK m. 154/2 göz önünde bulundurulduğunda, köy tüzel kişiliğine ait olmayan ancak köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş taşınmazlara tecavüz halinde de zilyetlik korunmaktadır. TCK m. 154/3 ile sular üzerindeki mülkiyet hakkı korunmaktadır.4

B. Suçun Unsurları

TCK m. 154’te üç ayrı suç tipi düzenlenmiştir. Bundan dolayı her bir fıkrada düzenlenen suçların konuları ayrı ayrı incelenmelidir. 154. maddenin birinci fıkrasındaki suçun konusunu başkasına ait taşınmaz mal veya eklentileri oluşturmaktadır. Medeni Kanun hükümleri göz önünde bulundurulduğunda taşınmaz mal kavramından, özüne zarar vermeden bir yerden başka bir yere taşınamayan eşya anlaşılmalıdır.5 Bu tanımın sonucu olarak binalar, arsalar ve araziler taşınmaz mal niteliğindedir. Taşınır mallara yönelik tecavüz teşkil eden hareketlerin gerçekleştirilmesi durumunda ise, taşınır mallar suçun konusunu oluşturmadığından hakkı olmayan yere tecavüz suçu gerçekleşmeyecektir. Bu fıkrada ayrıca suçun konusunu oluşturacak taşınmazın başkasına ait olması gerektiği vurgulanmıştır. Burada elbirliği veya paylı mülkiyete konu olan eşyanın suçun konusunu oluşturup oluşturmadığının tespiti önemlidir. Şüphesiz üçüncü kişilerin bu taşınmazlara yönelik yapmış oldukları tecavüz niteliğindeki hareketler suçu oluşturacaktır. Ortaklardan birinin paylı ya da elbirliği ile malik oldukları taşınmaza yönelik yapmış olduğu tecavüz niteliğindeki hareketlerin de suçu oluşturacağı doktrinde kabul edilmektedir.6 Elbirliği veya paylı mülkiyete konu olan eşya üzerinde ortaklardan birinin eşyanın tamamı üzerinde istediği gibi tasarruf etme yetkisi söz konusu değildir. Ortaklardan biri (diğer ortakların rızasına muhalif bir şekilde) maddede belirtilen hareketleri gerçekleştirirse yapmış olduğu hareketler herhangi bir hakka dayanmadığı sürece suç oluşacaktır.7

TCK m. 154/1 uyarınca taşınmaz malların yanında eklentiler de suçun konusunu oluşturacaktır. Burada bu madde bağlamında eklenti kavramından neyin anlaşılması gerektiği saptanmalıdır. Türk Medeni Kanunu m. 686/2’ye göre eklenti kavramından, asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır mal anlaşılmalıdır.8 Madde düzenlemesinden eklenti kavramından ‘taşınır’ malların anlaşılması gerektiği açıktır. Bu noktada belirtmek gerekir ki TCK m. 116’da düzenlenen konut dokunulmazlığını ihlal suçunda geçen eklenti kavramı ile bu maddede geçen eklenti kavramı her ne kadar bazı durumlarda kesişebilecekse de genel itibariyle farklı anlamlara gelmektedir. Yargıtay uygulamasına göre TCK m. 116 bağlamında eklenti kavramından konut veya benzeri yapıların kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan diğer yapılar veya yerler anlaşılır. Bu maddede kullanılan eklenti kavramına avlu, ahır, bahçe balkon, odunluk gibi yerler örnek olarak gösterilmiştir.9 TCK m. 116’da kullanılan eklenti kavramı ile 154. maddedeki eklenti kavramı birlikte değerlendirildiğinde 154. maddenin 1. fıkrasındaki suçun konusunu taşınmaz mallar oluşturduğundan dolayı 116. maddede geçen eklenti kavramını taşınmaz mallar zaten kapsamaktadır. Burada Türk Medeni Kanunu’nun 686. maddesinin 2. fıkrasındaki tanıma paralel bir şekilde yorum yapıp, taşınmaz malların eklentisi niteliğindeki taşınır malları da suçun konusu olarak belirlemek yerinde olacaktır.

Taşınmaz malların sınırları da TCK m. 154/1’de düzenlenen suçun konusunu oluşturacaktır. Türk Medeni Kanunu m. 719/1’e göre taşınmazın sınırları tapu planları ve arz üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir.10 Bir taşınmazın sınırı yetkili memurlar tarafından düzenlenen ve geometrik esaslara dayanan haritalarla ve araziye konulmuş çeşitli işaretlerle belirlenir. Buna göre kişilerin tapu planlarını değiştirmeleri söz konusu olamayacağından ve usulüne aykırı bir şekilde bunları değiştirme başka suç tiplerinin ihlali anlamına geleceğinden, arz üzerindeki sınırlar suçun konusunu oluşturacaktır. Arazileri birbirinden ayırmaya yarayan sınır işaretleri bazen dere yatağının sınır arz ettiği durumlarda olduğu gibi doğal bir nitelik taşıyabilir. Bunun dışında sınırlar yapay da olabilir. Bu duruma örnek olarak taş, çit ya da arazilerin köşelerine çakılan kazıklar, dikilen ağaçlar verilebilir.11 Ayrıca burada söz konusu olan sınır, sabit sınırdır. Örneğin sınırın belirlenmesi için sınıra kesilmiş ağaç bırakılması örneğinde olduğu gibi sınır sabit değilse bu işaretin değiştirilmesi veya bozulması durumunda suç oluşmayacaktır.12

Maddenin ikinci fıkrasının konusunu ise, köy tüzel kişiliğine ait veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallar oluşturur. Burada kanun koyucu suçun konusunu sınırlandırmamış, sadece örnek mukabilinden bir sayıma gitmiş ve ‘gibi’ sözcüğünü kullanarak bunların dışındaki taşınmaz mallara yönelik, maddede belirtilen hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde de suçun oluşacağını vurgulamıştır. Maddede sayılan taşınmazların dışında köye ait veya köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş köy boşluğu, hayvan toplanma yeri ve mezar yeri13 gibi yerlerde suçun konusunu oluşturacaktır.14 Madde metninde her ne kadar (öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş olduğu bilinen yerlerin yanında) köy tüzel kişiliğine ait yerler suçun konusu olarak belirtilmiş ise de, köy tüzel kişiliğine ait olup da köylünün ortak yararlanmasına terk edilmemiş tarla veya arazi Yargıtay kararları uyarınca da suçun konusunu oluşturmayacaktır. Söz konusu kararların birinde, köy tüzel kişiliği adına arsa olarak kayıtlı olan taşınmaza müdahale eylemini, söz konusu suçun oluşmadığı gerekçesiyle Yargıtay suç olarak vasıflandırmamıştır.15 Burada önemli olan söz konusu taşınmazın köy tüzel kişiliğine ait olması ve madde metninde örnek olarak sayılan yerlere benzer nitelikte olması veya söz konusu arazinin köylünün ortak yararlanmasına bırakılmış olmasıdır. Örnek olarak sayılan taşınmazların ortak özelliği, bu yerlerin köylünün ortak yararlanmasına açık olan yerler olmasıdır.16 Bundan dolayı sadece köy tüzel kişiliği adına kayıtlı olan ve maddede sayılan yerlere benzer yerler dışındaki taşınmazlara yönelik fiiller, söz konusu yerler köylünün ortak kullanımına terk edilmiş yerler değilse bu suç oluşmayacaktır.17 Ancak köy tüzel kişiliğine ait ve mera veya otlak yeri gibi yapıları gereği ortak kullanıma ait olan, ancak fiiliyatta kullanılmayan taşınmazlara yönelik tecavüzler suçu oluşturacaktır.

Bunların dışında köy tüzel kişiliği adına kayıtlı olmasa da, köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş mera veya benzeri yerlerde suçun konusunu oluşturacaktır. Bu nitelikteki taşınmazlar kamuya ait18 olabileceği gibi gerçek kişilere veya özel hukuk tüzel kişilerine ait yerler de olabilir.19 Köy tüzel kişiliği adına kayıtlı olmayan ve mera olarak tapuya tescil edilmeyen yerlere ilişkin olarak hâkim, o yerin köylünün ortak yararlanmasına bırakılmış yer olup olmadığını keşif yaparak ve mahalli bilirkişileri dinleyerek karar verir. Taşınmazın ne zamandan beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş olması gerektiği konusunda kanunda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Kanunda kullanılan ‘öteden beri’ kavramı ‘uzun süreden beri’ olarak yorumlanmıştır. Buna göre hâkim, her bir somut olayda ortak kullanımda geçen süreyi araştıracak ve bu şartın gerçekleşip gerçekleşmediğine, bölgenin yöresel özelliklerini de göz önünde bulundurularak karar verecektir. Ayrıca TCK m. 154/2’nin konusunu oluşturacak olan taşınmazın köy sınırları içerisinde olması gerekir. Taşınmaz eğer belediye sınırları içinde ise suç oluşmayacaktır.20 Ancak buna rağmen köy tüzel kişiliği sınırları içinde olmayan ancak köy tüzel kişiliğine ait veya köy sınırları dışında köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş maddede sayılan cinsten bir taşınmaz söz konusu ise diğer unsurları da mevcutsa suç yine de oluşacaktır.21

Köy tüzel kişiliği adına kayıtlı olmayan ancak açık bir şekilde köylünün ortak yararlanmasına bırakılan yerlerin suçun konusunu oluşturabilmesi için, söz konusu taşınmazın öteden beri ortak kullanımda olması gerekmez. Burada önemli olan taşınmazın açık bir şekilde köylünün ortak kullanımına bırakılmış olmasıdır. Bu şart gerçekleştiği takdirde bu nitelikteki bir taşınmaz (kullanımı) köy tüzel kişiliğine ait taşınmaz olarak değerlendirilebilir. Fıkranın ‘öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bildiği mera, harman yeri vs.’ ibaresinden, söz konusu taşınmazın sahibinin (gerçek veya tüzel kişi) taşınmazı açık bir şekilde ortak kullanıma bırakmadığı, ancak kullanım şekli ve süresi itibariyle ortak kullanıma ait taşınmaz olarak vasıflandırılabilen taşınmazlar anlaşılmalıdır. Buradan ortak kullanımdaki taşınmazın köylünün kullanımına açıkça bırakılmış olması gerekmediği sonucuna varılabilir. Gerçek kişi veya kamu ya da özel hukuk tüzel kişisi taşınmazın köylüler tarafından ortak bir şekilde mera, harman yeri vs. olarak kullanımına karşı çıkmamışlar, bu durumu engellememişler ve bu durum uzun süreden beri devam ediyor ise taşınmaz ortak yararlanmaya terk edilmiş sayılmalıdır.

Doktrinde de isabetli bir şekilde ileri sürüldüğü üzere, ilgili kişinin ya da Hazine’nin ortak kullanıma açık bir şekilde izin vermiş olması gerekmez.22 Ancak 1991 yılında Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu hususa ilişkin aksi yönde vermiş olduğu bir kararı mevcuttur. Söz konusu karara göre hazine adına kayıtlı ve köylülerin fiilen kullanımında olan taşınmaz köylülerin öteden beri kullanımına terk edilmiş sayılmaz.23 Bu kararın aksine Yargıtay Ceza Genel Kurulu24 2015 yılında köylünün kullanımında olan meralarla ilgili olarak vermiş olduğu bir kararda, suçun maddi konusunu tahsisli ya da kadimden beri köylünün kullanımında olan meraların oluşturacağını vurgulamıştır. Karara göre ‘tahsis, idari bir işlem olup Devlete ait olan bir arazinin kullanım hakkının hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için müştereken bir veya birkaç köy ya da belediyeye bırakılmasını ifade eder. Kadim mera ise, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri mera olarak kullanılan yerleri’ ifade eder. Karara göre eğer bir taşınmaz (mera) kadimden beri ortak kullanımda ise idari bir işlem olan tahsis gerçekleşmemiş olsa da suçun konusunun somut olayda var olduğunu kabul etmek gerekecektir. Bütün bu hususların dışında burada, köylünün ortak kullanımına terk edilmiş taşınmaz üzerinde taşınmazın maliki gerçek veya tüzel kişinin tasarrufta bulunması halinde suçun oluşmayacağını vurgulamak gerekir.25

TCK’nın m. 154/2. fıkrasındaki suçun konusu açısından üzerinde durulması gereken bir diğer husus suçun işlendiği veya yargılamanın yapıldığı sırada meranın ya da harmanın ait olduğu köyün, köy tüzel kişiliği sıfatını kaybetmesi halidir. Bu durum 6360 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle söz konusu olmuş ve suçun konusunu oluşturan taşınmazlara tecavüz eylemi gerçekleştikten sonra ilgili köyler bu kanunla köy tüzel kişiliklerini kaybetmişlerdir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 10.11.2015 tarihinde bu konuyla ilgili vermiş olduğu bir kararında26 6360 sayılı Kanun ile TCK m. 154/2 arasında bütünleyici bir ilişkinin bulunmadığını, 6360 sayılı Kanun ile 154. maddede herhangi bir değişikliğe gidilmediğini, maddenin yürürlükten kaldırıldığına dair de bir hüküm bulunmadığını vurgulamıştır. Bu karara göre 6360 sayılı Kanun ile idari yapılanmanın değiştirilmesi suretiyle kanun kapsamındaki köylerin tüzel kişiliklerini kaybetmesinin köy merasına tecavüz suçunu oluşturan fiilin değersizliğini etkilemediği ve fiilin cezaya layık (strafwürdig) haksızlık niteliğini taşımaya devam ettiğini vurgulamıştır. Ceza Genel Kurulu bunun yanında TCK m. 7’ye ilişkin olarak, failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması ilkesinin uygulanmasında bahsi geçen kanunun, suç ve ceza normlarını içeren ya da bu normlarla bütünleyici ilişki içinde bulunan kanunlar olduğunu vurgulamıştır.

Her ne kadar 6360 sayılı Kanunda suç ve ceza normlarını içeren bir düzenleme söz konusu olmasa da, suç ve ceza normlarıyla bütünleyici ilişki içinde bulunan bir kanun olduğu muhakkaktır. Şüphesiz bir yerin idari yapılanmasına ilişkin tespit ve değerlendirme yapılırken, bir başka ifadeyle söz konusu suç tipindeki yerlerin tüzel kişiliğe sahip olup olmadığının tespitinde ilgili kanunların göz önünde bulundurulup değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında 6360 sayılı Kanun ile TCK m. 154/2 bütünleyici bir ilişki içinde bulunmaktadır. Ancak bununla birlikte 6360 sayılı Kanun her ne kadar suçun kapsamına giren alanları idari yapılanmada değişiklik yapmak suretiyle daraltsa da, doğrudan suçun konusunu değiştirdiği ve hatta suçu konusuz bıraktığı söylenemez. Köy tüzel kişiliğine ait mera, harman yeri gibi taşınmazlar suçun konusunu oluşturmaya devam etmektedir. Nasıl ki kamu tüzel kişiliğine ait bir taşınmaza yönelik yapılmış olan saldırılar sonucu taşınmazın zarar gördüğü durumda mala zarar verme suçunun nitelikli hali gerçekleşip, fiil işlendikten sonra taşınmazın özelleştirilmesi halinde suçun niteliğinde herhangi bir değişiklik olmayacaksa, bu suç bakımından da 6360 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar işlenen suçlar bakımından TCK m. 154/2 kapsamında değerlendirilen hareket suç vasfını korumaya devam edecektir. Bu yapılan açıklamalardan dolayı Ceza Genel Kurulu’nun kararına katılmaktayız.

TCK’nın 154/3. maddesindeki suçun konusunu ise kamuya veya özel kişilere ait sular oluşturmaktadır. Burada TCK m. 154/1’deki düzenlemenin aksine, suçun konusunun kamuya veya özel kişiye ait olması arasında herhangi fark gözetilmemiştir. Sular bakımından çeşitli kanunlarda düzenlemeler mevcuttur. 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 1. maddesine göre yeraltı suları umumi sular niteliğindedir ve özel kişilerin mülkiyetinde olabilirler.27

TCK’nın 154/1. maddesindeki suçun mağduru ancak gerçek kişiler olabilir. 5237 sayılı Kanunun 154/1. maddesine ilişkin düzenlemenin ilk halinde suçun maddi konusunu kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz veya eklentileri oluşturmaktaydı. 5841 sayılı Kanun ile maddede değişikliğe gidilmiş ve ‘kamuya veya özel kişilere ait’ kavramı yerine ‘başkasına ait’ kavramı kullanılmıştır. Kanun koyucu bu değişikliği yaparken genel itibariyle şu gerekçeye dayanmaktadır: Özel mülkiyete konu olmayan, yani kamuya ait olan ve kamunun hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların idare tarafından kamu gücü kullanılarak tecavüzlere karşı korunması her zaman mümkündür. Bunun dışında kamuya ait taşınmazların korunmasına yönelik ilgili kanunlarında cezai düzenlemeler mevcuttur. Buna karşılık özel mülkiyete tabi taşınmazlar kamunun hüküm ve tasarrufu altında bulunan mallar gibi etkin bir şekilde korunmamaktadır. Bundan dolayı özel mülkiyete veya özel mülkiyet hakkından kaynaklanan haklara yönelik tecavüzler bu suç kapsamında düzenlenmiş ve bu şekilde koruma sağlanmıştır. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, mağdur suçun konusunu oluşturan taşınmazın maliki veya zilyedi olan gerçek kişilerdir. Taşınmaz özel hukuk tüzel kişisine ait ise özel hukuk tüzel kişisi bu suçtan zarar görendir.28

Kamu veya özel hukuk tüzel kişisine ya da gerçek bir kişiye ait taşınmazın tamamı veya bir kısmı kullanması veya yararlanması için gerçek bir kişiye bırakılmış ve bu kişinin söz konusu taşınmazı kullanmasının engellenmesi halinde ise hak sahibi zilyet de suçun mağduru olabilir.29 Taşınmaz malın zilyedi suçun mağduru olabileceği gibi suçun faili de olabilir. Zilyetliğinde bulunan taşınmazı süresi dolmasına rağmen terk etmeyen kiracı bu suçun faili olabilir.30 Ayrıca suçun konusu olan taşınmazın malikinin suçu zilyede karşı işleyip işleyemeyeceği sorusunun da cevaplandırılması gerekir. Örneğin evini veya arazisini kullanması amacıyla başkasına kiraya veren taşınmaz sahibi kiralayan kişinin yani zilyedin taşınmazdan yararlanmasını engellerse suç oluşacak mıdır? Suçun mağduru taşınmaz sahibinin yanında taşınmazın zilyedi de olabileceğinden bu durumda zilyedin taşınmazı kullanmasını engelleyen herkes suçun faili olabileceğinden malik de bu durumda suçun faili olabilir. Ancak taşınmaz sahibi kira sözleşmesinin bittiğinden bahisle veya zilyet kira sözleşmesinin bitmediğinden bahisle şahsi bir hakka dayanarak söz konusu hareketleri gerçekleştirirse bu durumda taraflar arasında hukuki ihtilaf söz konusudur ve suç oluşmayacaktır.31

TCK’nın 154/2. maddesinde düzenlenen suçun mağduru ise köy tüzel kişiliği değil, mera, harman yeri veya sulak gibi yerlerin ortak kullanımlarında olduğu köy halkıdır.32 Doktrinde33 ve bazı Yargıtay kararlarında34 köy merasına tecavüz suçunun mağdurunun köy tüzel kişiliği olduğu vurgulanmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir kararında ise, suçun mağdurunun meradan yararlanma hakkı olan herkes olduğu ve meranın kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve meranın sahibi Hazine’nin de suçtan zarar gören olduğu belirtilmiştir.35

TCK m. 154/3’te düzenlenen suçun konusunu oluşturan sular gerçek kişilerin veya özel veya kamu hukuku tüzel kişilerinin hüküm ve tasarrufu altındadır. Yeraltı sularının dışında denizler, akarsular, göller ve nehirler yeraltı suları gibi genel sulardır ve bu sular devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bu suların dışında özel kişilere ait sularda suçun konusunu oluşturur. TMK 756/1. maddesine göre kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Bu hüküm uyarınca kaynak suları fail açısından herhangi bir özellik arz etmemekte olup suçun faili herkes olabilir. Yukarıda suçun maddi konusu bahsinde değinildiği üzere elbirliği veya paylı mülkiyetin konusunu oluşturan taşınmazların ortaklarından herhangi biri de bu suçun faili olabilir. Taşınmaz malların zilyedi de bu suçu taşınmaz malın malikine karşı işleyebilir. Bu gibi durumlarda da zilyet de fail olabilir.36 5237 sayılı Kanun 765 sayılı Kanundan37 farklı olarak suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesini nitelikli hal olarak düzenlememiştir.