Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Avrupa Rekabet Hukuku’nda Son Gelişmeler ve Türkiye’ye Etkileri

Arif ESİN

Genellemeler

*Editör’ün Notu: Bu makeledeki görüşler yalnızca yazarına aittir.XXI. yy’a girerken Avrupa Rekabet Hukuku’nda devrim niteliği taşıyan gelişmelerin yaşandığı görülmektedir. Kıta Avrupası Rekabet Hukuku’nun temellerini oluşturan Harvard ve Chicago öğretilerinin bir sentezi olan Brüksel yaklaşımının sonuçları, geçmiş kırk yılı aşkın süre içerisinde Avrupa’da rekabetin tesisini başarı ile sürdüregelmektedir. Bu uzun dönem içerisinde rekabetin engellenmesi ya da kısıtlanması ve hakim durumun kötüye kullanılması büyük ölçüde önlenebilmiştir. Ancak Komisyon bu mücadelesini etkin bir biçimde sürdürmeye devam etmektedir. Nitekim 21 Eylül 1990 yılında yürürlüğe giren Teşebbüslerarası Yoğunlaşma İşlemlerinin Denetlenmesi Hakkında 4064 Sayılı Konsey Tüzüğü1 ve 1 Mart 1998 tarihin yürürlüğe giren değişiklik2 ile birleşme/devralma ve ortak girişim işlemleri daha yakından takip edilmeye başlanmıştır. Geçmiş bu dönem içerisinde Komisyon’un kararları, ATAD ve Bidayet Mahkemesi’nin ortaya koyduğu içtihatlar Rekabet Hukuku’nun güçlenmesinde çok önemli bir rolü üstlenmiştir.

Ancak teşebbüsler arasında rekabetin tesisi anlamında Avrupa’da ortaya çıkan tüm bu olumlu gelişmeler, 90’lı yılların ortalarından itibaren uluslararası piyasalara damgasını vuran küreselleşme olgusunun temelinde yatan bilişim teknolojilerindeki gelişmeler ile Avrupa’da da Rekabet Hukuku yeni bir dönemece girmiştir. Artık gerek rekabet olgusuna bakış, gerekse Rekabet Hukuku’na bağlı uygulamalar ve usullerde bir dizi yeniliklerin gündeme gelmesi zorunlu bir hal almıştır. Mevcut yapı ve anlayış ile rekabet ihlallerini önlemek oldukça zorlaşmaktadır. Bu nedenle Avrupa Komisyonu 90’lı yılların sonlarından itibaren mevcut birikimi yadsımayan ve Rekabet Hukuku’nun temel ilkelerine halel getirmeyen bir dizi modernizasyon çalışmalarına girmiştir.

Önümüzdeki yüzyılın ilk çeyreğine damgasını vuracak olan bu değişiklikler Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Türkiye’nin uluslararası yükümlükleri içerisinde yeralan Ankara Anlaşması’nın (1963) 16, Katma Protokol’ün (1971) 43. maddelerinde vazedilen esaslar doğrultusunda ve 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 32, 33 ve 39. maddeleri ile mevzuat uyumlu olarak yasalaşan 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’u doğrudan bağlayan ikincil mevzuat ve içtihatlar Avrupa Rekabet Hukuku kapsamında ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti, 6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 Sayılı 36. Dönem Ortaklık Konseyi Kararı’nın anılan 32, 33 ve 39 maddeleri ile tüm rekabet mevzuatını aynı ilkeler doğrultusunda kabul etmiştir. Böylelikle AT içtihat hukuku ve muafiyet rejimi Türkiye’de uygulama alanı bulmuştur.