Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İddianamenin İadesi

Return of Indictment

Rezan EPÖZDEMİR

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda düzenlenmeyen ve bu kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde yaşanmış olumsuz tecrübelere karşı yasalaşan iddianamenin iadesi kurumu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun getirdiği en önemli yeniliklerden biridir. Bilhassa etkin, etkili ve eksiksiz bir soruşturma yapılmasına ve kovuşturma aşamasının delil toplama sürecine dönüşmemesine hizmet eden iddianamenin iadesi kurumu, hiç şüphesiz ki şüphelinin lekelenmeme hakkını güvence altına almaktadır. Çalışmamızda doktrindeki tartışmalara ve ihtilaflı hususlara yer verilmek suretiyle, kanun koyucu tarafından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesinde tahdidi olarak sayılan iddianamenin iadesi sebeplerine ilişkin açıklamalara yer verilmiş, meseleye özellikle 170. maddede hüküm altına alınan iddianamenin unsurları perspektifinden bakılmış, konu kurumun verimliliği açısından üzerine büyük sorumluluk düşen Yargıtay’ın kararları ile daha da detaylandırılmıştır.

İddianame, İddianamenin İadesi, Yeterli Şüphe, Cumhuriyet Savcısı, Hukuki Nitelendirme.

This is one of the most important innovation brought by the Criminal Procedure Code No.5271 which is not regulated in the Criminal Procedure Code No.1412. This provision is enacted against the negative results experienced during the period in which the previous code was in force. In particular, the fact that the indictment which serves as an efficient, effective and thorough investigation way and does not turn the prosecution phase into a process of evidence gathering, undoubtedly guarantees the right of the suspect not to be stained. In our study, we explained the reasons of the return of indictment which were considered by the legislator in article 174 of the Criminal Procedure Code 5271 by mentioning the controversial and disputed aspects of the doctrine, in particular from the perspective of the elements of the indictment, is further elaborated by the decisions of the Supreme Court of Appeals which have important responsibility on the issue.

Indictment, Return of Indictment, Sufficient Suspicion, Public Prosecutor, Legal Qualification.

I. Genel Olarak

Ceza muhakemesi hukukunun yegâne amacı, şüphelinin ve sanığın haklarına saygılı bir biçimde maddi gerçeğe ulaşmaktır.1 Görünüşte gerçeklikle yetinmeyen ceza muhakemesi hukuku, iddia, savunma ve yargılama görevlerinden oluşan ve muhakeme çatısı altında birleşen bu faaliyetlerin kolektif şekilde yapılmasını düzenler. Ceza muhakemesinde iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcıları, “davasız yargılama olmaz” kuralının gereği olarak bir uyuşmazlığı çözümlenmesi için yargılama makamının önüne getirirler.2 Cumhuriyet savcıları tekel niteliğinde olan dava açma yetkilerini,3 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, mahkemeye hitaben düzenleyecekleri iddianame ile kullanırlar. Suçun işlendiğine dair en azından basit bir şüphenin varlığı ile başlatılan soruşturma, ya kamu davası açmak için hazırlanması gereken iddianamenin esasını teşkil edecek yeterli delile ulaşılamadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla, şartları oluşmuşsa kamu davasının açılmasının ertelenmesi, önödeme veya uzlaştırma kurumlarının tatbik edilmesiyle veya yeterli delile ulaşıldığı için, kamu davasının esasını ve yol haritasını teşkil eden iddianamenin hazırlanması ile son bulur.4 Zira, 5271 sayılı Yasanın 158’inci maddesi gereğince5 soruşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin bir karar yoksa ve ayrıca soruşturma evresi sonunda Cumhuriyet savcısı ve kolluk marifetiyle toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısı bir iddianame tanzim eder. “Suçlama Belgesi”, ya da “Savcının Suç Yükleme Vasfını Haiz Mütalaası” olarak da nitelendirilebilecek iddianame, esasında ileride açılacak kamu davasının hukuki zeminini oluşturan bir belgedir.

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda düzenlenmeyen ve bu Kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde yaşanmış olumsuz tecrübelere karşı yasalaşan iddianamenin iadesi kurumu, hiç şüphesiz ki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun getirdiği en önemli yeniliklerden biridir. Kanunkoyucu tarafından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174’üncü maddesinde düzenlenen iddianamenin iadesi kurumu, 25.05.2005 günlü ve 5353 sayılı Kanunla yapılan değişiklik neticesinde son halini almış ve değişikliklerle, uygulamadaki tereddütler giderilmeye çalışılarak kurum daha açık ve ayrıntılı bir biçimde hüküm altına alınmıştır. Gerek 5353 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun gerekçesi6 gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun ruhu ve bu Kanuna hâkim olan temel ilkeler gözetildiğinde, bu kurumla hedeflenenin soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve iyi hazırlanmış bir dosyayla kovuşturma evresine geçilmesi olduğu anlaşılacaktır.7 Zira, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükte olduğu dönemde soruşturma evresinin etkin bir biçimde yapılmaması ve bu sebeple yeterli delile ulaşılmadan Cumhuriyet savcıları tarafından iddianame düzenlenmesi sonucunda kovuşturma evreleri gereğinden uzun sürmüş ve bu durum çoğu kez adaletin tesis edilememesine yol açmıştır.8 İşbu gerekçelerle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda iddianamenin iadesi kurumu düzenlenmiş ve böylece kamu davasının tek veya zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılması,9 parçalı yargılamanın sakıncalarının giderilmesi, haksız bir davanın açılmasının önlenmesi, şüphelinin lekelenmeme hakkının korunması, tatminkâr soruşturmaların yapılması ve tatbikatta fezleke ile aynı olan iddianamelerin önüne geçilmesi hedeflenmiştir. Temel amaç, kovuşturma evresinde mahkemelerin soruşturmaya ilişkin ve bu evreye ait kanıtlarla meşgul edilmesini engellemektir.10

Ceza yargılamasında aslolan, soruşturma evresinin uzun ve kovuşturma evresinin kısa olmasıdır. Kovuşturma evresinin kısa bir sürede sonuçlandırılması ise soruşturma evresinin etkin ve eksiksiz bir şekilde yapılmasına bağlıdır. Esasında Cumhuriyet savcısının etkin, etkili ve eksiksiz bir soruşturma yapmadan, Kanunun tabiriyle, yeterli şüpheye ulaşmadan iddianame tanzim etmesi sonucunda adeta kovuşturma evresi delil toplama sürecine dönüşmektedir. Bu durum ise uzayan davalara sebebiyet vermekte, sanıkların da bu doğrultuda adil yargılanma hakları ve makul sürede yargılanma hakları ihlal edilmektedir. Bu minvalde, iddianamenin hâkimlik güvencesine sahip bir yargı süjesi tarafından denetlenmesi ve hâkimin iddianamenin kabulü kararıyla kamu davasına başlanması, şüpheli açısından bir teminattır.11 Hakeza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uzun süren yargılamalar nedeniyle aleyhimize vermiş olduğu tazminat kararları da dikkate alındığında, zemininde “geç gelen adalet, adalet değildir” anlayışı olan iddianamenin iadesi kurumunun önemi ve gerekliliği daha açık bir şekilde anlaşılacaktır. Kurumun etkinliği açısından en önemli rolü savcılıklar ve mahkemeler üstlenmekte ise de, uygulamada, bilhassa iddianamede belirtilen delillerin değerlendirilmesi noktasındaki farklı bakış açıları nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar kurumun ve buna bağlı sürecin işleyişini olumsuz yönde etkilemektedir.12 Yine, uygulamada dava ve usul ekonomisi gibi sebepler gerekçe gösterilerek, bilhassa mahkeme tarafından bertaraf edilebilecek veya suçun ispatı bakımından önemsiz görülen eksiklikler iade nedeni yapılmamakta ve bu eksikliklerin tamamlanması mahkemeye bırakılmaktadır. Maalesef bu bakış açısının Yeni Türk Ceza Adaleti Sisteminde benimsenen “kişilerin lekelenmeme hakkı” ile “eksiksiz soruşturma” ve “kamu davasının tek ya da zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılması” ilkeleri ile bağdaştığını söylemek mümkün değildir.13

İddianamenin iadesi, soruşturma evresinde sunulan iddianamenin mahkemece incelendikten sonra CMK’nın 174’üncü maddesinde sayılan sınırlı nedenlere bağlı olarak Cumhuriyet savcılığına geri gönderilmesidir.14 Hiç şüphesiz ki bu geri gönderme, iddianamenin taslağını çizen CMK’nın 170’inci maddesi çerçevesinde yapılacak bir değerlendirme üzerine gerçekleşecektir. Biz de çalışmamızda, Yargıtay uygulamaları perspektifinde meseleye yoğunlaşacak ve doktrindeki görüşler ile konuyu daha da detaylandıracağız.

II. İddianamenin İadesi Kurumunun Hangi Evreye Ait Olduğu Hususu

İddianamenin iadesine ilişkin üzerinde durulması gereken ilk önemli nokta, doktrinde tartışmalara sebep olan, bu kurumun hangi evreye ait olduğu hususudur. Zira 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre ceza muhakemesi iki temel evreden, yani soruşturma15 ve kovuşturma16 evrelerinden oluşmaktadır. Ancak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunuyla ilk defa düzenlenen iddianamenin iadesi kurumu ve bu kuruma münhasır usul kuralları dikkate alındığında, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin arasına zorunlu olarak bir “ara muhakeme” evresinin sıkıştırıldığı gözlemlenmektedir. Gerçekten doktrinde ağırlıklı olarak, iddianamenin hâkim incelemesinden geçtiği bu evreye “ara muhakeme” denildiği görülmektedir.17 Her ne kadar Ceza Muhakemesi Kanununun 2’nci maddesini gözeterek bu evrenin soruşturma evresine dahil olduğunu kabul eden yazarlar bulunsa da,18 kanaatimizce, bu evrenin süjelerinin ve ilkelerinin farklı olması, soruşturma ve kovuşturmadan ayrık bir amaca hizmet etmesi dikkate alınarak, evre bir “ara muhakeme” evresi olarak değerlendirilmeli ve diğer evrelerden bağımsız bir süreç olarak ele alınmalıdır. Diğer taraftan doktrinde bir kısım yazarlar,19 bu evrede bilhassa şüphelinin ve buna bağlı olarak savunma makamının yer almıyor oluşundan hareketle bu evrenin gerçek bir muhakeme evresi olarak nitelendirilemeyeceğini belirtmektedirler. 5271 sayılı Kanunun 174’üncü maddesindeki usule bakıldığında, gerçekten savunma makamının bu evrede yok sayıldığı görülmektedir. Oysa, iddianamenin iadesi kurumunun filtre fonksiyonunun güçlendirilmesi ve ceza muhakemesi hukukunun şüphelinin ve sanığın haklarına saygı göstererek maddi gerçeğe ulaşma hedefi gözetilmeli ve iddianamenin mahkemeye sunulmasının ardından bu iddianame mahkeme tarafından şüpheliye tebliğ edilmelidir. Böylece şüpheliye kendisini savunma imkânı mutlaka tanınmalıdır.20

III. İddianamenin İadesi Nedenleri

İddianamenin iadesi nedenleri, 5271 sayılı Kanunun 174’üncü maddesinde tahdidi olarak sayılmıştır. Zira mahkeme, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren on beş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeleri inceledikten sonra eksik veya hatalı noktaları belirtmek suretiyle yalnızca maddede belirtilen sebeplere21 dayanarak iddianameyi iade edebilecektir.