Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Davanın Kabulü ve Reddi Durumlarında
Tedbirin Süresi ve Kaldırılması Sorunu

Mehmet Akif TUTUMLU

I. Hukuki Sorun

Davaların birçok nedenden dolayı, genel olarak uzaması, geciken adalet olgusu dışında başka sorunlar da doğurmaktadır. Zira bu süreçte birçok şey değişebilmektedir: Uyuşmazlık konusu şeyin el değiştirmesi (üçüncü kişilere devri), çekişmeli şeyin hasar görmesi veya tamamen telef olması, bu değişikliklere verilebilecek örneklerden birkaçıdır. Bu tür değişimler, sonradan sağlanacak kalıcı hukuki korumayı tamamen konusuz kılabildiği gibi, konusuz kalmadığı durumlarda dahi, hükmün korucuyu etkisini hayli azaltabilmektedir. İşte geçici hukuki korumaların en yaygınlarından biri olan ihtiyati tedbir kurumunun kabulünde, bu tür sakıncaları1 ve tehlikeleri2 önleme amacı bulunmaktadır.

İhtiyati tedbirlerde yaklaşık ispat3 ölçütü aranmaktadır. Yaklaşık ispat durumunda, hâkim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı etmemek durumundadır. Bu ihtimal, yani talepte bulunan tarafın haksız çıkma ihtimali göz önünde bulundurulduğu içindir ki teminat alınma hükmü kabul edilmiştir. Dolayısıyla genel olarak geçici hukukî korumalarda, özel olarak ihtiyati tedbirlerde; bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle, yaklaşık ispat yeterli görülmüştür.

Dava sonunda tüm deliller toplanmış olacağından, davanın başında verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının sağlam bir hukuki zemine sahip olup olmadığı anlaşılmış olur. Yasa, nihai hükmün verilmesi hâlinde kural olarak hükmün kesinleşmesine kadar tedbirin devam edeceğini öngörmektedir. Ancak bu hükmün kapsamının net olduğu söylenemez. Örneğin, davanın esastan reddi veya usulden davanın bitirilmesi durumlarında nasıl bir karar verileceği açık değildir. Biz bu makalede konuyu hem genel hatlarıyla hem de sorunlar bağlamında değerlendirmeye çalışacağız.

II. Yasal Durum

Konuya ilişkin 6100 sayılı HMK m. 397/2 hükmü şöyledir: "İhtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder."

Hükmün gerekçesinde şu görüşler dile getirilmiştir:

"İkinci fıkrada tedbir kararının hangi süre ile devam edeceği ve etkisini sürdüreceği düzenlenmiştir. 1086 sayılı Kanundan farklı olarak tedbirin etkisinin aksi belirtilmedikçe nihaî kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği kabul edilmiştir. Eğer şartları oluştuğu kanaatine varılarak tedbire karar verilmişse, ortaya kesin bir nihaî karar çıkıncaya, yani uyuşmazlık tam olarak açıklığa kavuşuncaya kadar etkisini sürdürmesi ilkesi benimsenmiştir. Ancak, mahkemece bunun aksine de karar verilebilir. Özellikle, tedbir kararı verildikten sonra, asıl hükümde tedbir talep eden haksız çıkmışsa, mahkeme hükümle birlikte tedbirin de kaldırılmasına karar verebilir. Bu durumda kanun yoluna başvurulduğu aşamada tedbir kalkmış olacaktır. Bununla birlikte, örneğin usule ilişkin bir karar verilmişse, bu tedbirin kaldırılması için yeterli bir sebep oluşturmayabilir. Tüm bu hususlar mahkemece dikkate alınarak, gerekiyorsa hükümle birlikte tedbirin kaldırılmasına karar verilebilir."

Hüküm fıkrasına baktığımız zaman göze çarpan husus, nihai karardan söz edilmiş olmasıdır. Nihai kararlar, hâkimin işten el çekip, yargılamayı sona erdirdiği kararlardır. Bunlar uyuşmazlığın esası hakkında olabileceği gibi, görevsizlik, yetkisizlik gibi usuli konular hakkında da olabilir.

Ancak m. 397/2 hükmü nihai kararlardan söz etmekle birlikte, bunların usule mi, esasa mı ait olacağı veyahut her ikisini de mi kapsayacağı hususunda bir açıklığa yer vermemektedir.

Hüküm düzenlemesinde bulamadığımız açıklığı, bir nebze de olsa, gerekçede bulmaktayız. Aşağıdaki paragrafta bunun üzerinde duracağız.

III. HMK m. 397/2 Hükmünün Kapsamı

Hâkim davanın esası hakkında karar verirken yargılamanın başında verilmiş olan ihtiyati tedbir kararı hakkında iki tutum sergileyebilir: