Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Mülkiyeti Saklı Tutma Kaydıyla
Satış Sözleşmesi

Sales Contract With Reservation of Ownership

Numan TEKELİOĞLU

Mülkiyeti saklı tutma kaydı, taşınır satışlarında satıcı lehine yüksek bir teminat sağlamasına rağmen uygulamada az rastlanan bir kavramdır. Zira bu kaydın geçerliliği TMK m. 764 gereğince sıkı şekil şartına tabi kılınmıştır. Hal böyle olmakla birlikte, mülkiyeti saklı tutma kaydı hem borçlar hukuku hem de eşya hukuku açısından önemli bazı sonuçlar ihtiva etmektedir. Çalışmada mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış sözleşmesinin tanımı, hukuki niteliği, şekli, konusu ve hükümleri ele alınmıştır.

Mülkiyeti Saklı Tutma, Teminat, Taşınır Mülkiyeti, Satış Sözleşmesi.

Concealment of the property is a rare concept in practice, although it provides a high guarantee for the seller in the movable sales. Because the validity of this record is subject to the strict shape requirement in accordance with TMK m. 764. And yet, the record of concealing property contains some important consequences both in terms of Law of Obligations and Law of Property. In the study, the definition, legal nature, form, subject and provisions of the sales contract are covered with keeping the ownership.

Concealment of Property, Guarantee, Moveable Property, Sales Contract.

Giriş

Taşınır mülkiyetinin bir hukuki işlemle kazanılması, zilyetliğin devri yoluyla gerçekleşir.1 Bu husus, TMK m. 763/1’de yer alan, “Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir” hükmünden açıkça anlaşılmaktadır. Satış sözleşmesinde mülkiyetin saklı tutulmasına yönelik anlaşmalar ise, taşınır mülkiyetinin teslimle birlikte geçeceğine dair ilkenin bir istisnasını oluşturmaktadır.2

Mülkiyeti saklı tutma kaydıyla satış sözleşmesi, ekonomik ihtiyaçlar çerçevesinde kredili satışların yaygınlaşmasına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.3 Özellikle taksitli satışlarda, alıcı henüz malın bedelini tamamen ödemeden ona zilyet olmakta ve kullanabilmektedir. Bu noktada satıcı açısından ortaya çıkan risk, alıcının satış bedelini ödememesidir.4 Ancak mülkiyeti saklı tutma kaydı söz konusu olduğunda, satış bedelinin veya taksitlerin tamamen ödenmesine kadar mülkiyet satıcıda kalmakta ve böylelikle satıcı açısından bir teminat oluşturulmaktadır.5 Bu durum, alıcı aleyhine yapılan cebri icra takiplerinde de etkisini göstermekte ve satıcıya mülkiyeti saklı tutma kaydı sayesinde mülkiyet hakkını ileri sürme imkânı sağlamaktadır.6

Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi, çoğunlukla satış sözleşmesinde karşımıza çıkmaktadır. Ancak satış dışında mal değişimi (trampa) sözleşmelerinde de mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi yapılabileceği kabul edilmektedir.7 Buna karşılık bağışlama, tüketim ödüncü (karz) ve cebri satışlarda mülkiyeti saklı tutma sözleşmesinin söz konusu olmayacağı ifade edilmektedir.8

Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi TMK’nın 764’üncü ve 765’inci maddelerinde düzenlenmiştir. Bunun dışında TBK’nın çeşitli hükümlerinde de (m. 243, m. 263) mülkiyetin saklı tutulmasından bahsedilmektedir.

I. Mülkiyeti Saklı Tutma Kaydıyla Satış Sözleşmesinin Tanımı, Hukuki Niteliği, Şekli ve Konusu

Satış konusu taşınır malın alıcıya teslim edilmesine rağmen, mülkiyetin, ancak bedelin tamamen ödenmesi halinde geçeceğinin ve bu vakte kadar mülkiyetin satıcıda kalacağının kararlaştırıldığı satışa, mülkiyeti saklı tutma kaydıyla satış sözleşmesi denir.9 Böyle bir kaydın bulunduğu satış sözleşmelerinde, satılanın zilyetliği alıcıya devredilmekte, ancak mülkiyet satıcıda kalmaya devam etmektedir.

Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi, hukuki niteliği itibarıyla şarta bağlı bir sözleşmedir.10 Söz konusu bu şart çoğunlukla satış bedelinin tamamen ödenmesidir.11 Öğretide şartın, geciktirici (taliki) nitelikte mi yoksa bozucu (infisahi) nitelikte mi olduğu tartışmalıdır. Hâkim görüş, mülkiyeti saklı tutma kaydının geciktirici bir şart olduğu yönündedir.12 Alıcının satış bedelini ödemesiyle birlikte geciktirici şart gerçekleşir ve satılanın mülkiyeti kendiliğinden alıcıya geçer. Ancak bunun bozucu bir şart olduğu görüşü de ileri sürülmüştür.13 Bu tartışmanın pratik sonucu şudur ki, geciktirici koşul görüşü benimsendiği takdirde satıcı malik olarak kalmaya devam ettiğinden, alıcının satış bedelini ödemede temerrüde düşmesi halinde istihkak davası (TMK m. 683/2) açarak malı geri alabilir.14 Ayrıca üçüncü kişilerin alıcıdan bir ayni hak kazanabilmeleri, iyiniyetli olmalarına bağlıdır (TMK m. 988). Zira alıcı emin sıfatıyla zilyet sayılmaktadır.15 Buna karşılık bozucu şart görüşü benimsenirse, zilyetliğin devriyle birlikte mülkiyet alıcıya geçeceğinden, satıcı istihkak davası açamaz.16 Alıcıdan ayni hak kazanmak isteyen üçüncü kişilerin ise iyiniyetli olmaları gerekmez.

Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi, asıl sözleşmeye bağlı bir yan sözleşmedir.17 Bu sebeple, bağımsız bir varlığa sahip olmayıp, mülkiyetin devri amacını taşıyan sözleşmeye ek olarak yapılmaktadır.18

TMK m. 764/1 hükmüne göre; “Başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı, ancak resmi şekilde yapılacak sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel siciline kaydedilmesiyle geçerli olur”. Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi, satış sözleşmesinde yer alan bir kayıt şeklinde olabileceği gibi, satış sözleşmesinden ayrı bir sözleşme olarak yapılması da mümkündür.19 Ancak her hâlükârda sözleşmenin resmi şekilde yapılması zorunludur. Kanun, burada bir geçerlilik şartı öngörmüştür.20 Resmi şekil noter marifetiyle gerçekleştirilir. Noter, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesini düzenleme şeklinde yapmak durumundadır.21

Sözleşmenin resmi şekilde yapılması tek başına yeterli olmayıp, ayrıca devralanın yerleşim yeri noterliğinde tutulan özel sicile de kaydedilmesi gerekmektedir. Buradaki özel sicil “Mülkiyeti Saklı Tutma Sicili”dir.22 Sicile kayıt gerçekleşmediği takdirde, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi geçerli olmaz.23 Dolayısıyla satılanın mülkiyeti, zilyetliğin devriyle birlikte alıcıya geçer. Ancak burada belirtmek gerekir ki, mülkiyeti saklı tutma sicilinde aleniyet (açıklık) fonksiyonu ve sicile güven ilkesi yoktur.24 Bu sebeple, mülkiyeti saklı tutma siciline dayanılarak ayni hak kazanımı korunmadığı gibi üçüncü kişilerin iyi niyeti de sicile yapılan tescille ortadan kalkmaz.25